Nasihat ederken kızmamalı hep tatlı söylemelidir...
05/06/2024 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Haram işleyecek
kimseye gizlice nasîhat edilir... Herkese önce gizli, tenhâda nasîhat vermek,
daha tesirli olur...
Vaaz ve nasihat eden kimse, yumuşak ve tatlı söylemeli, kimseye kızmamalıdır. İslâmiyeti anlatırken, kitaptan almayıp da, kendi kafasından çıkarıp, sert, hiddetli vaaz vereni dinlememek de, bunun gadabına sebep olur. Bunun ilâcı, doğruyu, yumuşak ve tatlı söylemektir.
Hazret-i
Hasan ve Hüseyin “radıyallahü
teâlâ anhümâ” çölde gidiyorlardı. Bir ihtiyârın abdest aldığını gördüler.
Abdesti doğru almıyor, şartlarına uymuyordu. Yaşlı olduğu için, böyle abdest
sahîh olmaz demeye sıkıldılar. Yanına giderek, mübârek efendim! Birbirimizden
daha iyi abdest aldığımızı söylüyoruz. Bir abdest alalım. Hangimizin haklı
olduğunu bize bildir, dediler. Önce Hasan, sonra Hüseyin güzel bir abdest
aldılar. İhtiyâr, dikkatle baktı. Evlâdlarım! Abdest almasını şimdi sizden
öğrendim, dedi.
İbrâhîm
aleyhisselâm,
ikiyüz Mecûsîye ziyâfet verdi. Bize ne emredersen yapalım dediler. Sizden bir
dileğim var, buyurdu. O nedir? dediklerinde, benim Rabbime bir kere secde
etmenizi istiyorum dedi. Aralarında konuştular. Bu ihtiyârın ihsânları,
ziyâfetleri meşhûrdur. Bunu kırmayıp, bir secde eder, sonra gidip yine
tanrılarımıza tapınırız. Bir zararı olmaz dediler. Bunlar secdede iken, İbrâhîm
aleyhisselâm, (Yâ Rabbî! Gücümün yettiği bu kadar! Daha fazlasını yaptırmak
elimden gelmiyor. Bunları hidâyete, saâdete kavuşturmak, ancak senin
kudretindedir. Bunlara Müslümânlık nasîb eyle!) dedi. Duası kabûl olup, hepsi
Müslümân oldu.
Haram
işleyecek kimseye gizlice nasîhat edilir. Haram işlemekte olana, tatlılıkla
orada söylenir. Herkese önce gizli, tenhâda nasîhat vermek, daha tesirli olur.
Birinin sözünü yanlış anlamak da, gadabına sebep olur. Böyle zamanlarda az ve
açık söylemek, şüpheli kelimeler kullanmamak lâzımdır. Bir şeyi kapalı
anlatmak, dinleyene sıkıntı verir. Onu incitir. Emr-i ma’rûf yapmanın üç şartı
vardır:
Birincisi, Allahü teâlânın emrini ve
yasağını bildirmeğe niyet etmektir. İkincisi, söylediğinin
vesîkasını, kaynağını bilmektir. Üçüncüsü, hâsıl olacak
sıkıntılara sabretmektir. Yumuşak söylemek, sertlik yapmamak lâzımdır. Sert
söyleyen ve münâkaşa eden fitne çıkmasına sebep olur.
Nasîhat verene ve bütün Müslümanlara hüsn-i zan etmek, iyi
karşılamak lâzımdır. Sözlerini, mümkün olduğu kadar iyiye yormalıdır.
Müslümanın hayırlı ve sâlih olduğuna inanmak, ibâdet olur. Bir Müslümana sû-i
zan ederek ona inanmamak, kötü huylu olmayı gösterir. İşitilen sözü, anlamaya
çalışmalı, anlayamadığını sormalıdır. Söz sâhibine hemen sû-i zan etmemelidir.
Şeytânın kalbe getirdiği vesveselerden en çok başardığı, sû-i zan vesvesesidir.
Sû-i zan etmek harâmdır. Bir sözden iyi manâ çıkarmaya imkân bulunamazsa, bunun
hatâ ile yanlışlıkla veya unutarak söylenebileceği düşünülmelidir.