"Senin adın bundan böyle Merkez Muslihuddin..."
30/08/2019 Cuma Köşe yazarı A.D
Büyük velîlerden Sünbül Sinân Efendi'nin çok talebesi vardı. Ancak
o, Muslihuddin Musa adındaki bir talebeyi hepsinden çok
seviyordu!..
Sünbül Sinân Efendi, büyük velîlerdendir. Aslen Merzifonludur. İstanbul'a
gelip, Fâtih Sultan Mehmed Hân ve Sultan İkinci Bâyezîd Hân devrinin meşhûr
âlim ve velîlerinden olan Efdalzâde Hamîdüddîn Efendi'den ders aldı. Daha
sonra Çelebi Halîfe'nin feyz ve teveccühlerine kavuşarak kemâle geldi...
Bu mübarek zat, konuşması ve davranışları ile kızmayan, sakin, nazik biri
olduğundan, "Dinin Süsü" anlamına gelen “Zeynüddîn" lakabını
almıştır.
Her hâlükârda sabrını, sakinliğini koruması üzerine de (başak, filiz) anlamlarına
gelen “Sümbül" lakabıyla anılmıştır... Çok talebe yetiştirdi. Türbesi
Kocamustafapaşa'dadır...
Dergâhındaki telebeler, hocalarının emirlerini harfiyyen yerine
getirmek için gece gündüz çalışıyorlardı. Ancak hocaları, Muslihuddin Musa
adındaki bir talebeyi hepsinden çok seviyordu. Bunu anlayınca bir
kıskançlık başladı. Sünbül Efendi bu durumu fark edince, ondaki istidadı,
kabiliyeti görmeleri için hepsini imtihana tâbi tuttu. Bir gün onlara
dedi ki:
-Ey canlarım! Bu âlemin nasıl yaratılmasını isterdiniz?
Her talebe kendi anlayışına göre cevap verdi... Biri "Efendim, Dünya
biraz daha büyük olsaydı" dedi... Bir diğeri "Hocam, iki tane
Güneş olsaydı" dedi... Bir başka talebe de "Efendim, insanların
boyu daha uzun olsaydı" gibi şeyler söylediler... Sıra Muslihuddin
Musa Efendi’ye gelmişti. Sümbül Efendi, ona da aynı suali sordu:
-Sen söyle bakalım Musa Efendi! Kâinatın nasıl olmasını isterdin?
Musa Efendi başını kaldırmadan edeple cevap verdi:
- Efendim, bu âlem öyle bir nizam içinde ki; bu mevcut düzene ne bir şey
ilâve edilebilir ne de bir şey eksiltilebilir!..
Sümbül Efendi'nin yüzünde görülmemiş bir ışık belirdi ve buyurdu ki:
- Maşallah derviş Musa! Demek her şey merkezinde, yerli
yerinde, diyorsun! Öyleyse senin adın bundan böyle "Merkez Muslihuddin"
olsun!
Evet, bütün talebeler, hocalarının bu arkadaşlarını niçin çok sevdiğini
anlamışlardı...
O günden sonra derviş Musa, “Merkez Efendi” ismiyle gönüllerde
taht kurdu. Hocası onu kendisine damat eyledi...
Tıb bilgisi de kuvvetli olan Merkez Efendi, Manisa’da bulunduğu sırada kırk
bir çeşit baharattan meydana gelen bir mâcun yaptı. Hastalar, bu mâcunu yiyerek
şifâ bulurdu. İlkbaharda yetişen çiçeklerden de istifâde edilerek yapılan bu
mâcunu almak için, çevre kasabalardan gelirlerdi. "Mesîr mâcunu" diye
şöhret bulan bu mâcun, şimdi de yapılmaktadır.
Merkez Efendi, İstanbul-Zeytinburnu'da, kendi adıyla anılan türbede
medfundur...