İslamiyet, bütün karanlık dünyayı aydınlattı...
07/11/2021 Pazar Köşe yazarı S.K
"Avrupalılar,
barbardı. Hıristiyanlık onları barbarlıktan kurtaramamıştı. Hıristiyan dininin
başaramadığını, İslam dini başardı..."
İslâmiyet’ten evvel
Arabistan bir çöl ve orada oturan bedevîlerdi. Putperest idiler. Birçok putlara
taparlardı. Basit bir hayat sürerlerdi. Kız çocuklarını diri diri gömmek gibi
korkunç âdetleri vardı. Bu yarımada, bir yol üzerinde olmadığı için, ne büyük
İskenderler, ne Persler, ne Romalılar, Araplarla hiç uğraşmamış, birçok
kavimlerle savaştıkları hâlde, Arapların yanından geçmemişlerdi...
İşte böyle âciz,
zavallı, fakat saf ve temiz olan bir kavim; onlara mürşitlik, rehberlik
eden Muhammed aleyhisselamın getirdiği Kur’ân-ı kerîm sâyesinde birdenbire
değişmiş, tam bir medeniyete kavuşmuş, harikulade [olağanüstü] bir gayret ile
çok kısa bir zamanda, doğuda Türkistan ve Hindistan, batıda İspanya olmak üzere
akla hayret veren çok kudretli bir İslam devleti meydana getirmiştir... İlimde,
fende ve medeniyette son derece ilerlemişler, o zamana kadar bilinmeyen birçok
şeyler keşfetmişlerdir. İlim, fen, tıp ve edebiyatta en yüksek mertebeye
varmışlardır...
O zamanın
Avrupa’sından bahseden John W. Drapper gibi tarafsız bir
tarihçi, "Avrupa’nın manevî inkişafı" ismindeki eserinde
şöyle demektedir:
"O zamanki
Avrupalılar, tamamen barbardı. Hıristiyanlık onları barbarlıktan
kurtaramamıştı. Hıristiyan dininin başaramadığını, İslam dini başardı.
İspanya’ya gelen Araplar, evvelâ onlara yıkanmasını öğrettiler. Sonra, onların
üzerindeki parça parça olmuş, bitlenmiş hayvan postlarını çıkararak, temiz,
güzel elbiseler giydirdiler. Evler, konaklar, saraylar yaptılar. Onları
okuttular. Üniversiteler kurdular. Hıristiyan tarihçiler, İslam’a karşı olan
kinlerinden ötürü, bu hakikati gizlemeye çalışmakta, Avrupa’nın medeniyette
Müslümanlara ne kadar borçlu olduğunu bir türlü itiraf
edememektedirler..."
Thomas Carlyle, "İslam
dini bir güneş gibi parladı. Hindistan’dan Granada’ya kadar, büyük
bir dünya parçasını, karanlık dünyayı aydınlattı" demektedir.
Lamartine, Muhammed
“sallallahü aleyhi ve sellem” için, "İnsanların büyüklüğünü ölçmek
için kullanılan bütün mikyaslarla [ölçülerle] ölçülsün. Acaba Ondan daha büyük
bir insan var mıdır? Olamaz!) demekten kendini alamamıştır.
30 sene içinde cahil, küçük bir insan topluluğunu, dünyanın en muazzam, en medenî, en yüksek ahlâklı, en yüksek seciyeli, en kahraman, en bilgili bir milleti hâline getirmek, herhangi bir insanın, bir liderin, bir kumandanın yapacağı iş değildir. Bu, ancak Allahü teâlânın tahakkuk ettirdiği bir hadisedir ve bunu Araplara yaptırmak için, onlara Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem” vâsıtası ile Kur’ân-ı kerîmi göndermiştir. Ancak Kur’ân-ı kerîme ve böylece Allahü teâlânın emirlerine tâbi olarak bu akıl almaz, muazzam iş zuhur etmiştir.