"O kabrin yeri, burasıdır!.."
09/09/2022 Cuma Köşe yazarı A.U
Fâtih Sultân Mehmed
Han, İstanbul’u fetihten sonra hocası Akşemseddîn hazretlerine geldi.
“Bir şeyi merak
ediyorum” dedi.
Büyük velî sordu:
“Nedir o Sultânım?”
Arz etti ki:
“Sahâbe-i Kirâm’ın
büyüklerinden, mihmandâr-ı Resûl, Ebâ Eyyûb Ensârî hazretlerinin kabr-i şerîfi,
İstanbul surlarına yakınmış.”
“Evet öyledir.”
İstirham etti ki:
“Zât-ı âlinizden bu
yerin tesbîtini istiyorum hocam.”
Mübârek döndü ona.
“Ben, şu karşıki tepenin
eteğinde, devamlı bir nûr görürüm. Kabr-i şerîf o mevkîde olmalıdır” buyurdu.
Ve kalkıp o bölgeye
gittiler.
Orada bir çınar ağacı
vardı.
Büyük velî, iki dal
kopardı.
Onları, az aralıkla
dikti ve;
“O mübârek kabir, bu
iki dal arasında olabilir” buyurdu.
Pâdişah, bu tesbîte
inandı.
Ama içi rahat etsin
istiyordu.
Emretti silâhtar
ağasına:
“Gidiniz, o dalların
yerini, bu gece değiştiriniz.”
Silâhtarağa, emri
yerine getirdi.
Ertesi gün üçü
geldiler aynı yere.
Lâkin büyük velî
dalları görüp;
“Dalların yeri değişmiş” dedi.
Asıl yeri gösterip
buyurdu ki:
“O kabrin yeri, işte burasıdır...”