Hak ile bâtılın mücâdelesi...
09/10/2023 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Allahü teâlâ, pekçok hikmetlere mebnî, babamız Hazret-i Âdem
(aleyhisselâm) ile vâlidemiz Hazret-i Havvâ (radıyallahü anhâ)’yı, Cennetten
çıkarıp dünyâya göndermiştir.
Bilindiği üzere, Allahü teâlâ, beşeriyeti, daha ilk
insandan i’tibâren muallimsiz, mürşidsiz, rehbersiz, kılavuzsuz, öndersiz,
muktedâ bihsiz, rol modelsiz bırakmamıştır. İlk insan ve
aynı zamanda ilk Peygamber olan Hazret-i Âdem'den sonra, yeryüzüne
nice Nebîler, Resûller ve Ülü'l-Azm Peygamberler gönderilmiştir.
Cenâb-ı Hak, bütün zaman dilimlerinde, muhtelif coğrafyalarda,
pekçok kavme Peygamberler göndermiş;
onlar da insanlara, O’nun emir ve yasaklarını teblîğ
etmişler, îmân-küfür, hidâyet-dalâlet, hak-bâtıl, hayır-şer, iyi-kötü,
güzel-çirkin, nûr-zulmet her şeyi bildirmişlerdir.
Allahü
teâlânın, kullarına, râzı olduğu yolu göstermek için, çeşitli kavimlere, zaman
zaman Peygamberler gönderdiği, akl-ı selîm sâhibi herkes tarafından kabûl
edilecek olan çok açık bir husûstur.
Muhammed
aleyhisselâmı, son Peygamber olarak bütün insanlara ve cinnîlere göndermiştir.
O, her zamanda, her memlekette yanî dünyâ yaratıldığı günden kıyâmet kopuncaya
kadar, gelmiş ve gelecek bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiçbir
kimse, hiçbir bakımdan, onun üstünde değildir.
Şurası muhakkak ki, ilk Peygamber Hazret-i Âdem'den
(aleyhisselâm) son Nebî ve Resûl Hazret-i Muhammed Mustafâ'ya (sallallahü
aleyhi ve sellem) kadar, dâimâ hak ile bâtıl mücadelesi devâm edegelmiştir. İnsanları,
dünyâda ve âhırette seâdete, selâmete, felâha ve necâta ulaştırmak için
gönderilen Peygamberlere (aleyhimü's-selâm) -küçük gruplar hâlinde
olsun, büyük topluluklar hâlinde olsun- dâimâ karşı çıkanlar olmuş,
bu mücâdele son ve en üstün Peygamber Muhammed aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm’a
kadar devâm etmiştir; hak-bâtıl mücâdelesi hâlen de devâm etmektedir.
Şüphe yok ki, Allahü teâlânın ve Peygamberlerinin emir
ve yasaklarına riâyet ederek yaşayan ferdler, âileler ve cemiyetler, çok
huzûrlu, gâyet müreffeh birer hayât içerisinde olmuşlar, herkes adâlet, emniyet
ve huzûr içerisinde, son derece medenî bir şekilde yaşamıştır.
Bizim
mukaddes dînimizde, Peygamber Efendimizin teblîğâtında, yine çok zengin olan
kültürümüzde ve yüksek medeniyetimizde, eğitimde işin esâsı, hem kendisine
faydalı, hem de âilesine, milletine, vatanına ve devletine, İslâmiyete ve
Müslümânlara, hattâ bütün insanlığa faydalı birer unsur meydâna getirmek olmuştur.
Sevgili Peygamberimiz “Ben, ancak bir muallim olarak
gönderildim” buyurmuştur. Peygamberimiz, İslâm esâslarını öğretmek
üzere çeşitli kabîlelere muhtelif öğretmenler göndermiştir.
Burada, zaman zaman sayıları 70'e kadar varan “Eshâb-ı
suffe”yi hâtırlamalıyız. Onlar, bazen kabîlelere öğretmen
olarak gitmişler, gerektiğinde de harplere mücâhid olarak katılmışlardır.
Şüphe yok ki, Sahâbe-i kirâm ve Tâbiîn devrinden başlayarak
geniş İslâm dünyâsı içinde birçok âlim ve velî gelip geçmistir...