Oruç, âkıl ve bâliğ her Müslümana farzdır

04/05/2020 Pazartesi Köşe yazarı R.A

Kur’ân-ı kerîmdeki oruçla ilgili bir âyet-i kerîmede, bu ibâdetin daha önceki milletlere de farz kılındığı bildirilmiştir.

 

İslâmın (Müslümân olmanın) 5 şartından dördüncüsü [kelime-i şehâdet, namaz ve zekâttan sonra], mübârek ramazân ayındaakıllı, bülûğa ermiş, erkek ve kadın her Müslümânın her gün oruç tutmasıdırOruç tutmak, biz ümmet-i Muhammed’e, Peygamber Efendimizin Mekke-i mükerreme'den Medine-i münevvere'ye hicretinden 18 ay sonra, şabân ayının onuncu günü, Bedir gazâsından da bir ay önce farz olduFarz olan oruç, ramazân ayında tutulur [Bakara, 185]

Burada, şu husûsu önemle vurgulamalıyız ki, Allahü teâlânın, bizim hiçbir ibâdetimize ihtiyâcı yoktur; bizim ibâdetlerimizin de, O'na hiçbir faydası olmaz. Her insanın yaptığı ibâdetin faydası, yalnız kendisinedir. Bütün insanlar, cinnîler ve diğer mahlûkât Allahü teâlâya, en müttakî bir kul gibi ibâdet etseler, O'na herhangi bir faydası olmaz. Bunun tersine bütün mahlûkât O'na küfretseler, bunun da herhangi bir zararı olmaz. 

         ***

Kur’ân-ı kerîmdeki oruçla ilgili bir âyet-i kerîmede (Bakara, 183), bu ibâdetin daha önceki milletlere de farz kılındığı bildirilmiştir. Dünyâya gönderilen ilk insan ve ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselâmdan beri gelip geçmiş bütün ümmetler de oruç tutarlardı.

Bugün bozulmuş, aslından uzaklaştırılmış hâlde olan Yahûdîlikte ve Hıristiyânlıkta da oruç vardı. Aslı hak bir dîne dayanmayan, bâtıl, bozuk inançlarda da oruca benzer ibâdetler görülmektedir. Bu ibâdetler, daha önce o bölgelerde yaşamış olan hak Peygamberlerden kalmış olmalıdır. Ama bozula bozula, o dînlerin sâliklerinin şimdi tatbîk ettikleri hâle gelmiştir...

Bilindiği üzere, sözlükte “Ramazân”, yanmak demektir. Çünkü bu ayda oruç tutan ve tevbe edenlerin günâhları yanar, yok olur. Allahü teâlâ, şartlarına uygun yapılan tevbeleri kabul edeceğini vadetmiştir. Böyle mübârek ayları, gün ve geceleri fırsat bilip, çok çok tevbe-istiğfâr etmeli, affedilmek için, Cenâb-ı Hakk’a yalvarmalıdır.

Her şeyden önce, itikâdı düzeltmelidir. Ehl-i Sünnet âlimlerinin bildirdikleri itikâdı öğrenmek ve buna göre inanmak lâzımdır. İtikâd düzgün olmazsa, tutulan oruçların, yapılan diğer ibâdetlerin hiçbir faydası olmaz. Çünkü, itikâdı bozuk olanların, muhakkak Cehenneme gidecekleri hadîs-i şerîfte bildirilmiştir. Bunun için, Ehl-i Sünnet âlimlerinin yazdıkları ilmihâl kitaplarını alıp okumalı, doğru îmânı, harâm ve helâl olan şeyleri öğrenmeli, bütün ibâdetleri bunlara göre yapmaya çalışmalı, harâmlardan da sakınmalıdır. Kıymetli zamanlarda bu bilgileri okumak, öğrenmek, nâfile namazdan ve diğer bütün nâfile ibâdetlerden çok daha kıymetlidir.