Oruç şükretmeyi öğretir...
30/04/2020 Perşembe Köşe yazarı S.A
Kavuştuğumuz bunca nimetlere şükrediyor muyuz? İtiraf edelim ki hayır.
Rabbimiz de; "şükreden kullarım azdır" buyuruyor.
Rabbimize şükürler olsun... Bugün ramazan ayının yedinci orucunu
tutuyoruz... Kavuştuğumuz bunca nimetlere şükrediyor muyuz? İtiraf edelim
ki hayır. Rabbimiz de; "şükreden kullarım azdır" buyuruyor.
Şükretmiyorsak veya az şükrediyorsak bunun birçok sebebi var: Birincisi
bedâva bulduğumuzdan ve hiç eksik olmayan nimetlerini nimet olarak görmemeye
başladığımızdan.
Hava, büyük nimettir. O olmazsa, hayatta kalmamız mümkün değildir..
Yeryüzünden hava çekilse çok değil, on dakika sonra hepimiz ölürüz. Havayı
yaratan, her dakika hayatımızı kurtarıyor. Ne kadar şükretsek yine de azdır.
Oksijenin ne kadar büyük nimet olduğunu, havasız kaldığımızda anlarız.
Birisi boğazımızı sıkarsa veya sauna gibi havasız yerde uzun kalırsak o zaman
havanın kıymetini anlarız. Ama neye yarar!..
Sıhhatin güzelliğini, sabahlara kadar sancılar içinde kıvrananlar bilir.
Gözün değerini âmâ olanlar daha iyi anlar. Kulağın kıymetini de sağır olanlar
takdir eder...
Hürriyetin değerini hapistekiler anlar. Hayatın kıymetini mevtâlar bilir.
Hiçbir mevta yoktur ki, hayata bir gün dahi olsa dönmeyi istemesin. Salih âmel
işleyenler, daha çok sevap kazansınlar, dereceleri daha çok yükselsin diye.
Azap içinde olanlar ise, tövbe etmek için dönmeyi çok arzu ederler ama bu imkân
hiç kimseye verilmemiştir ve verilmez de.
Mahşerdekiler diyecekler ki: "Ya Rabbi biz her şeyi gördük ve
anladık, bize bir fırsat daha tanısan, tekrar dünyaya döndürsen, bu defa çok
iyi olacağız, neyi emretmişsen onları yapacağız, neyi haram kılmışsan onlardan
da uzak duracağız."
Bu isteklerine melekler cevap verecek: "Ahmak adam! Sen
dünyadan gelmiyor musun? O zaman yapsaydın ya!"
Su olmazsa yaşayamayız. Hayatımız onunla devam ediyor. Suyun ne kadar büyük
nimet olduğunu susadığımız zaman anlarız. Susamak da, oruçla, hele uzun ve
sıcak günlerde tutulan oruçla meydana gelir.
Abbasi halifelerinden Harun-ı Reşid bir gün su ister. Ona bir tas su
getirirler, huzurunda bulunanlardan Muhammed bin Vasi' hazretleri sorar:
"Efendim siz bu suyu bulamasaydınız, susuzluğunuz gittikçe artacaktı, o
zaman bir tas suyu kaça alırdınız?"
O da "Saltanatımın yarısını verirdim" der. İkinci soru "Suyu
içtiniz, mesanenizde tıkanma olsa, dışarı atamasanız, sancılarla kıvransanız,
bir doktor da dese ki; bende bir ilâç var, onunla rahatlarsınız. Onu kaça
alırsınız?"
"Ona da saltanatımın öbür yarısını veririm" dediğinde büyük âlim
taşı gediğine koyar ve der ki: Kusura bakma padişahım senin bu uçsuz,
bucaksız zannettiğin saltanatının kıymeti bir bardak suyu içip onu dışarı atma
kıymetinde bile değildir...
Bu haftaki yazımızı Hazreti Hüseyin'in çok güzel bir sözü ile bitirelim.
Buyuruyor ki: "Ya Rabbi, bize nimetler verdin ona şükretmedik.
Sıkıntılar hastalıklar ve musibetler verdin, ona da sabretmedik. Şükretmedik
diye nimetlerini kesmedin, sabretmedik diye de sıkıntılarımızı devam
ettirmedin. Sen kerimsin, kerimden kerem meydana gelir..."
Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür...