Önce iman eden daha kıymetlidir!
11/10/2018 Persembe Köşe yazarı V.T
"İlk tebliğ edildiği sırada Müslüman olmuş olsaydık, şerefimiz daha yüksek olurdu."
Kutbüddîn Muhammed ibn-i Sultan hazretleri târih ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimidir. 870 (m. 1465)’de doğdu. 950 (m. 1543)’te Şam’da vefât etti. Tarih kitabında şöyle nakleder:
Haris bin Hişâm ile Süheyl bin Amr, Hazreti Ömer’in (radıyallahü anhüm) huzûruna gelip iki yanına oturdular. Bu sırada, ilk muhacirlerden bazıları gelmeye başladılar. Bunlar geldikçe Hazreti Ömer “Sen kalk şuraya otur yâ Süheyl" "Sen de kalk buraya otur yâ Haris!” derdi. Çünkü gelenler, bunlardan daha önce Müslüman olmuşlardı. Böylece bunlar en gerilerde kaldılar. Hazreti Ömer’in huzûrundan ayrıldıktan sonra, mahcûb bir hâlde biri diğerine; “Hazreti Ömer efendimizin bize olan muâmelesini gördün mü? Keşke biz de daha önce Müslüman olmuş olsa idik” dedi. Diğeri ise; “Elbette bize öyle muâmelede bulunur. Bunda kabahat kendimizin olduğu için, bizim kendimizi kınamamız lâzım. O Muhacirler ki, İslama davet olundukları zaman hemen kabul ettiler. Biz ise geç kaldık. Şimdi, Müslüman olmakla şereflenmiş durumdayız ama, bize ilk tebliğ edildiği sırada Müslüman olmuş olsaydık, şerefimiz daha yüksek olurdu” dedi...
Hazreti Ömer’in hilafeti zamanında, aralarında Süheyl bin Amr, Ebû Süfyân ve Eshâb-ı kirâmdan (radıyallahü anhüm) bazılarının da bulunduğu bir topluluk halifenin huzûruna geldiler. Kendilerini karşılayan kapıcı, evvelâ Bilâl, Ammâr (radıyallahü anhüm) gibi Bedir Harbinde bulunmuş olanları içeri aldı ve kalanların üzülmemeleri için de “Vallahi, Ömer (radıyallahü anh) Bedir’de bulundu. O harbe iştirâk etmiş olanları da çok sever. Bana da böyle olmamı tavsiye etti” dedi. Ebû Süfyân (radıyallahü anh) “Sübhânallah, ben böyle bir hâdiseye ilk defa rastlıyorum. Dünyâ hâline bakılırsa biz asiliz, içeri girenler ise köle ama esas asâletin ve şerefin İslâmiyete uymakta olduğu bu hâdise ile ne güzel anlaşılmaktadır” buyurdu.
Hazreti Süheyl de, geride kalanlara hitaben “Arkadaşlar! Böyle bir muâmele ile karşılaşmamız bizi kızdırmasın. Biz kendi kendimize kızmalıyız. Onlar, İslâma davet olunduktan zaman derhal kabul ettiler. Biz ise ağırdan aldık. Geç kaldık. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, Allahü teâlânın dinini kabul etmek ve bu din için yaptıkları gayretler ile, bizim onlara katılmamızdan önceki kazançları, bizim kendimizde var olduğunu zannettiğimiz asâlet, şeref ve faziletten kat kat daha üstündür” dedi...