Resûlullah âşıkları...
13/04/2025 Pazar Köşe yazarı S.K
Eshâb-ı kiram, Sevgili Peygamberimizi benzeri görülmemiş bir muhabbetle
sevdiler. Bu hususta, sonra gelenlere en güzel örnek oldular.
Eshâb-ı kirâmın Resûlullaha muhabbetleri -1-
Eshâb-ı kiram “radıyallahü teâlâ anhüm”; Peygamber
Efendimize “sallallahü aleyhi ve sellem” iman edip hayatta iken onu görmekle,
âmâ yani gözleri görmüyor ise mübarek sesini duymakla şereflenen mübarek,
bahtiyar ve seçilmiş kimselerdir. Onlar, Allah'ı sevmenin, Onun rızasına
kavuşmanın ancak peygamber efendimizi canlarından, mallarından daha çok sevmek
ve onun sünnet-i seniyyesine tâbi olmakla mümkün olduğunu çok iyi biliyorlardı.
Bu sebeple, Resûlullaha (sallallahü aleyhi ve sellem) tam bir
teslimiyetle tâbi oldular. Daima Onun hasreti, sevgi ve muhabbetiyle yaşadılar.
Onların hayatları, bu sevginin örnekleri ile doludur.
Enes bin Malik, Resûlullah Efendimizin hizmeti ile çok
şereflenen bir sahabi idi. Resûlullahın mübarek yüzünü görmek, sesini duymak ve
hizmet etmek, onun için en büyük sevinç ve neşe kaynağı idi. Peygamber
Efendimiz, yaptığı hizmetlerinden dolayı ona duâ buyururlardı. Resûlullahın
“sallallahü aleyhi ve sellem” âhireti teşriflerinden sonra, derslerinde ve
sohbetlerinde Resûlullahın zamanını, tekrar o günleri yaşar gibi, neşe ve
zevkle anlatır, talebeler üzerinde büyük tesir uyandırırdı. Bu yüzden
talebelerinde Resûlullahın sevgisi apaçık görülürdü. Sevgili Peygamberimizin
vefatından sonra onu çok özlediğini, her gece rüyada gördüğünü söylerdi.
Resûlullahın âşıklarından Sevban “radıyallahü anh”
ise, onun ayrılığına dayanamazdı. Bir gün Resûlullahın huzuruna
geldi. Çok mahzun bir hâlde idi. Onu bu vaziyette gören Peygamber
efendimiz, bu hâlinin sebebini sordu. O da edeple ve hafif bir sesle şöyle
dedi:
“Ya Resûlallah! Benim sıkıntım şudur; ben seni göremeyince,
çok özlüyorum ve seni görünceye kadar bu hasretim devam ediyor. Sonra âhireti
düşünüyorum. Orada seni hiç göremeyeceğimden korkuyorum. Çünkü biliyorum ki,
sen diğer Peygamberlerle beraber yüksek makamlarda olacaksın. Ben ise,
cennete girsem bile, senin mertebenden çok aşağı bir mertebede olacağım;
cennete girmediğim takdirde ise, zaten seni hiç göremeyeceğim. Bu hâl beni çok
mahzun ediyor, çaresiz bırakıyor.”
Bunun üzerine Nisâ sûresinin 69-70. âyet-i kerîmeleri
nâzil oldu. Meâlen buyuruldu ki: (Allah'a ve Peygambere itaat edenler,
işte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla,
şehidlerle ve iyi kimselerle beraberdirler. Bunlar ne iyi birer arkadaş! İşte
itaatkârlara yapılan bu ihsan Allah'tandır. Her şeyi bilici olarak Allah
kâfidir.) Bu âyet-i kerimeleri duyan Hazreti Sevban sevincinden uçacak
gibi oldu.
Eshâb-ı kiramın Resûlullaha karşı
olan bu sonsuz sevgi ve muhabbetleri, bu sevgi ve muhabbetin gereği olarak Onun
sünnet-i seniyyesine ve yüksek ahlakına uymaktaki gayretleri ve hassasiyetleri,
ümmete örnek oldu. Bu yolda yürüyenler, bu gayretleri, muhabbetleri nispetinde
kıyamete kadar feyize ve berekete kavuşacaklardır.
