Hidayet, Allahü tealadandır

29/10/2018 Pazartesi Köşe yazarı R.A

Bir kimsenin günâh işleyeceğini, Allahü teâlâ elbette bilir. Bu, onun kaderinde yazılıdır. Yazılı olması, o günâhı işleyeceği içindir; yoksa kaderinde yazılı olduğu için, o günâhı işlemez!
 
 
Hatırlayacağınız üzere, geçen haftaki 2 makalemizde, hidâyetin manası, bu konuda bir ateistin iddiâsı, ona dâir bazı âyet-i kerîmeler, yine Cebriyye fırkasının bir iddiâsı ve bu konuda İslâm âlimlerininin kısa bazı açıklamalarına yer vermiştik. Bugün de inşâallah, konumuzla ilgili yine bazı âyet-i kerîme meâlleri, Peygamber Efendimizin bir beyânı, Mu'tezile'nin bir iddiâsı ve bunlara verilen cevapları zikredeceğiz...
Hindistan'da yetişmiş bulunan en büyük âlim ve velîlerden Muhammed Ma'sûm Fârûkî hazretleri buyuruyor ki: Cebriye denilen kimseler, insanın kesbini, irâdesini inkâr ederek, "İnsan istese de, istemese de her hareketini, her işini, Allah yaratır. İnsanın her işi, ağaç yapraklarının rüzgârdan sallanması gibidir. Her şeyi, Allah, zorla yaptırıyor. İnsan hiçbir şey yapamaz" dediler. Böyle söylemek küfürdür. Elin, ayağın titremesiyle, irâde ederek hareket ettirilmesi, bir olur mu? Burada, konuyla ilgili üç âyet-i kerîme meâli zikredelim:
"Allahü teâlâ, onlara, yaptıklarının hepsini soracaktır." [Hicr, 92-93]
"Allahü teâlâ, onlara zulmetmez. Onlar, kendilerine zulmediyorlar." [Nahl, 33]
"İsteyen îmân etsin, dileyen inkâr etsin. İnkâr edenlere, Cehennem ateşini hâzırladık." [Kehf, 29]
"Yâ Resûlallah, yaptığımız ve yapacağımız işler, önceden takdîr edilip yazıldığına göre, iş yapmanın ne önemi var?" diye soranlara, Peygamber Efendimiz, Şems sûre-i celîlesini okudu. İlgili kısmın meâl-i âlîsi şöyledir:
"Cenâb-ı Hak, hayrı ve şerri [tâat ve günâhı] ve bu ikisinin hâllerini öğretip bunlardan birini yapabilmesi için, insana ihtiyâr [tercîh hakkı, irâde-i cüz'iyye] verdi. Nefsini tezkiye eden [kötülüklerden temizleyip fazîletlerle dolduran] kurtuldu. Nefsini günâhta, cehâlette, dalâlette bırakan, ziyân etti." [Şems, 8-10]
Görüldüğü gibi, Allahü teâlânın bilmesi, zorla yaptırması demek değildir. İşte, bir kimsenin günâh işleyeceğini de, Allahü teâlâ elbette bilir. Bu, onun kaderinde yazılıdır. Yazılı olması, o günâhı işleyeceği içindir; yoksa kaderinde yazılı olduğu için, o günâhı işlemez!
İnsana belâ gelmez, Rabbimiz yazmadıkça,
Rabbimiz belâ vermez, o insan azmadıkça.
"Mu'tezile" mezhebi, "Herkes, kendi kaderini, kendisi belirler" derler. Birinci mısra, buna cevaptır. Orada, "Allahü teâlâ dilemedikçe, insan elbette bir şey yapamaz" deniliyor.
"Cebriye" ise, "Allah, dilediğini hidâyete kavuşturur, dilediğini sapıklıkta bırakır" âyet-i kerîmesini yanlış anladığı için, "Her şeyi, bize, zorla yaptıran Allah’tır" derler. İkinci mısrada ise, "Allah’ın takdîri, insanların amellerine göredir" deniyor.
Tekvîr sûresinin "Herkes [iyi veya kötü] ne getirmişse, onu görecektir" meâlindeki 14. âyet-i kerîmesi, herkesin kendi irâdesiyle günâh veya sevap işlediğini bildiriyor. Kul kendi irâdesi ile îmânı ve küfrü seçmeseydi, günâh ve sevap işlemeseydi, hâşâ Peygamberler, Cennet, Cehennem lüzûmsuz olurdu. O zaman, Allahü teâlânın, "Sen bunları niye yaptın?" diye kullarına hesap sorması da yersiz olurdu.