Hidâyete dair...
23/10/2018 Salı Köşe yazarı R.A
Kul, kendi irâde-i cüz’iyyesiyle, hayır veya şer yapmayı
ister, Allahü teâlâ da dilerse, kul onu işler. Yoksa kimseye zorla hayır veya
şer işletmez.
Dünkü makâlemizde, Kur'ân-ı kerîmden bazı âyet-i
kerîmeler zikrettik; bugün de inşâallah 6 âyet-i celîle zikredip
arkasından, İslâm âlimlerinin konuyla ilgili bazı açıklamalarını nakledelim:
"Onların hepsini [İbrâhîm'i, İshâk'ı ve
Ya'kûb'u] emrimizle [vahyimizle] hidâyeti [doğru
yolu; İslâmiyet’i] gösterecek imâmlar [rehberler] kıldık,
kendilerine hayırlı işler yapmayı, namazı doğru kılmayı, zekât vermeyi
vahyettik. Onlar [puta tapmazlardı], bize ibâdet eden
kimselerdi." [Enbiyâ, 73]
"Allah, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğine de
hidâyet eder [doğru yola, İslâmiyet’e kavuşturur]." [Fâtır,
8]
"Allahü teâlâ, [imân
ederek] hidâyeti kabul edenlerin [hidâyete erenlerin, imân
edenlerin, Müslümân olanların] hidâyetlerini [İslâmiyet’e
bağlılıklarını, İslâmiyet’e uymalarını, doğru yoldaki başarılarını] artırmış,
onlara kötülükten sakınma çârelerini ilhâm etmiştir [açıklamıştır]." [Muhammed,
17]
"Allah, Resûlünü, hidâyet ve hak dîn İslâmiyet’le
gönderdi. İslâm dînini, diğer dînler üzerine üstün kıldı. [Muhammed
aleyhisselâmın hak] Peygamber olduğuna şâhid olarak Allah yeter." [Feth,
28]
"Kim, Allah'a inanırsa, Allah, onun kalbini hidâyete [doğruluğa,
İslâmiyet’e] erdirir." [Teğâbün, 11]
"Biz, hidâyeti [Kur'ânı] dinleyince,
Ona îmân ettik." [Cin, 13]
***
Kur'ân-ı kerîmin âyetleri, birbirini açıklar. Sâdece bir
âyeti almak, cümlenin yarısını almak gibi yanlışlıklara sebep olur. Aynı
hatâya "Cebriye fırkası" da düşüyor. Bir hükûmet
düşünün, kötüleri cezâlandırıyor, iyilere mükâfât veriyor. Biri, kötüleri
cezâlandırdığını görüp "Bu hükûmet, hep cezâ yağdırıyor" derse,
doğru söylememiş olur. Bunun gibi, başka biri de, "Bu hükûmet,
herkese ödül/mükâfât veriyor" derse, o da yanlıştır.
Kul, kendi irâde-i cüz’iyyesiyle, hayır veya şer yapmayı
ister, Allahü teâlâ da dilerse, kul onu işler. Yoksa kimseye zorla hayır veya
şer işletmez. Öyle olsaydı, şer işleyen kimse, "Falâncaya
hayır işlettin, bana niye şer işlettin?" derdi.
Allahü teâlâ, kullarının iyilik mi, kötülük mü
işleyeceklerini, Cehennemlik mi, Cennetlik mi olduklarını elbette bilir,
bildiğini yazıyor. Yoksa yazdığı için kul, iyilik veya kötülük yapmak zorunda
kalmıyor.
Allahü teâlâ, ezelî ilmiyle, kullarının yapacakları
işleri bilir. Eğer Allah, yarattıklarının ne yapacağını bilmezse,
bilmeyenden ilâh olamaz. İlâhın her şeyi bilmesi, her şeye gücü yetmesi
gerekir. Bilmeyen, gücü yetmeyen, muhtaç olan, ölebilen bir varlık ilâh
olamaz. Cebriye fırkası da, "Allah, her işi zorla
yaptırır. İnsan kaderine mahkûmdur. Hiç kimse, işlediği günâhtan mesul
değildir" der. Bu, çok yanlıştır. Herkes yaptığından
mesuldür. İyilik eden mükâfâtını, kötülük eden de cezâsını görür. Kur'ân-ı
kerîmde, zerre kadar hayır ve şer işleyenin, karşılığını alacağı
bildiriliyor. (Tekvîr 14, Zilzâl 7-8)
[Öbür hafta inşâallah, bu mühim mevzûda, birkaç kelime daha
söylemek, İslâm âlimlerinden bazı nakiller daha yapmak istiyoruz...]