Kur'ân-ı kerim Allah kelâmıdır
20/10/2018 Cumartesi Köşe yazarı V.T
Allahü teâlâ, kullarına emirlerini, nehylerini, yâni
yasaklarını bildirmiştir...
Muhammed bin Ahmed hazretleri Hanefî mezhebi fıkıh
âlimlerindendir. "İbn-i Ziyâ" adıyla meşhur olmuştur. 789 (m.
1387)’de Mekke-i mükerremede doğdu. 854 (m. 1450)’de orada vefât etti. Bir
dersinde şöye anlattı:
Allahü teâlânın isimleri (Tevkîfî)dir. Yâni
İslâmiyetin bildirmesine mevkûftur, bağlıdır. İslâmiyetin bildirdiği isimleri
söylemelidir. İslâmiyetin bildirmediği ismler söylenemez. Ne kadar kâmil, güzel
isim olsa da, söylenmemelidir. Cevâd denir. Çünki islâmiyet, Cevâd demektedir.
Fakat, yine cömert manasında olan (Sahî) ismi söylenemez. Çünki İslâmiyet Ona
sahî dememiştir. [Şu hâlde, tanrı da denemez. Hele ibâdet ederken, ezan
okurken, Allah ismi yerine, tanrı demek, çok günah olur.]
Kur'ân-ı kerim, Allah kelâmıdır. Onun sözüdür. Sözünü, İslâm
harflerinin ve seslerinin içine sokarak, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma
göndermiştir. Bununla kullarına emirlerini, nehylerini, yâni yasaklarını
bildirmiştir.
Biz mahluklar, boğazımızdaki ses iplikçikleri, dil ve
damağımız ile konuşuyoruz. Arzularımızı harf ve ses şekline sokuyoruz. Allahü
teâlâ da, ses zarları, ağız, dil olmaksızın, kendi kelâmını, büyük kudreti ile,
harf ve ses içinde kullarına göndermiştir. Emirlerini, nehylerini harf ve ses
içinde meydana çıkarmıştır. Her iki kelâm da, Onundur. Yâni harf ve ses içine
sokulmadan evvelki (Kelâm-ı nefsî)si ve harf ve ses içinde
bulunan (Kelâm-ı lafzî)si, hep Onun kelâmıdır. Her ikisine de kelâm
demek doğrudur. Nitekim bizim de, nefsî ve lafzî kelâmımızın ikisi de,
sözümüzdür. Kelâm-ı nefsîye hakîkî deyip, lafzîye mecâz demek, yâni kelâm gibi
demek, yanlıştır. Çünki, mecâz olan şeyler, reddedilebilir. Allahü teâlânın
kelâm-i lafzîsini reddedip buna, Allah kelâmı değildir demek, küfürdür. Evvelce
gelen Peygamberlere gönderilen kitaplar ve sayfalar da, hep Allah kelâmıdır. O
kitaplarda ve sayfalarda ve Kur'ân-ı kerimde bulunanların hepsi, (Ahkâm-ı
ilâhî)dir. Her vakte uygun olan hükümleri, o zamanın insanlarına göndermiştir.
Allahü teâlâyı müminler Cennette, cihetsiz olarak ve
karşısında bulunmayarak ve nasıl olduğu anlaşılmayarak ve ihâtasız, yâni bir
şekilde olmayarak görecektir. Allahü teâlâyı âhirette görmeye inanırız. Nasıl
görüleceğini düşünmeyiz. Çünki, Onu görmeyi akıl anlayamaz. İnanmaktan başka
çâre yoktur...