İnsan aklı, O’nun hiçbir şeyini anlayamaz!
13/08/2020 Perşembe Köşe yazarı V.T
Allahü teâlânın görüleceğine inanmalı, nasıl görüleceği
düşünülmemelidir.
Sedîdüddîn Tizmentî hazretleri Mısır’da yetişen fıkıh âlimlerinden,
müderris ve kadıdır. 605 (m. 1208)’de Mısır’da Tizment’te doğdu. 674 (m.
1276)’da, Kâhire’de vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Âlemlerin yaratıcısı Allahü teâlâdır. O birdir. “Hay” diri, “Alîm” bilici,
“Kâdir” gücü yetici, “Mürîd” dileyici, “Semî’” işitici, “Basîr” görücü ve
“Mütekellim” söyleyici, “Hâlık” yaratıcıdır. Dünyâ âleminde ve âhiret âleminde
bulunan her şeyi, maddesiz, zamansız ve benzersiz olarak yoktan var eden, ancak
Allahü teâlâdır, diye kesin inanmaktır. Her varlığın yaratanı, sahibi, hâkimi
O’dur. O’nun hâkimi, âmiri, üstünü yoktur, diyerek inanmak lâzımdır. Her
üstünlük, her kemâl sıfat O’nundur. O’nda, hiçbir kusur, hiçbir noksan sıfat
yoktur. Dilediğini yapabilir. Yaptıkları, kendine veya başkasına faydalı olmak
için değildir. Bir karşılık için yapmaz. Bununla beraber, her işinde,
hikmetler, faydalar, lütuflar, ihsânlar vardır. Hiçbir şey onun ilminden ve
kudretinden dışarı çıkamaz. Allahü teâlâ üzerinden, gece, gündüz ve zaman
geçmesi düşünülemez. Allahü teâlâda, hiçbir bakımdan, hiçbir değişiklik
olmayacağı için, geçmişte, gelecekte şöyledir, böyledir denemez. Allahü teâlâ
hiçbir şeye hulul etmez. Hiçbir şeyle birleşmez. Allahü teâlâ, zâtında ve
sıfatlarında birdir. O’nda hiçbir değişiklik, başkalaşmak olmaz.
Allahü teâlâyı dünyâda baş gözü ile görmek caizdir. Fakat kimse
görmemiştir. Kıyâmet gününde, mahşer yerinde, kâfirlere ve günahı olan
müminlere, kahr ve celâl ile, sâlih olan müminlere ise lütuf ve cemâl ile
görünecektir. Müminler, Cennette, cemâl sıfatı ile görecektir. Kâfirler, bundan
mahrum kalacaklardır. Allahü teâlânın görüleceğine inanmalı, nasıl görüleceği
düşünülmemelidir.
Allahü teâlânın ciheti, karşıda bulunması yoktur. Allahü teâlâ madde
değildir. Cisim değildir. Sayılı değildir, ölçülmez. Hesap edilmez. O’nda
değişiklik olmaz. Mekânlı değildir, öncesi, sonrası, önü, arkası, altı, üstü,
sağı, solu yoktur. Bunun için insan düşüncesi, insan bilgisi, insan aklı, O’nun
hiçbir şeyini anlayamaz. O’nun nasıl görüleceğini de kavrayamaz. El, ayak,
cihet, yer ve bunlar gibi, Allahü teâlâya lâyık olmayan kelimelerin âyet-i
kerîmelerde ve hadîs-i şerîflerde bulunması, bizim anladığımız ve öğrendiğimiz,
bugün kullanılan manada değildir...