"Yâ Bilâl, böyle neşeli olmanın sebebi nedir?"
14/02/2025 Cuma Köşe yazarı A.D
Allahü teala Kur'ân-ı kerimde mealen buyurdu ki: "Sen sevdiğine
hidayet veremezsin, dilediğine hidayet veren Allah’tır."
Hidayet; Hakkı hak, batılı batıl olarak görüp doğru
yola girmek, doğru yola iletmek, dalâletten ve batıl yoldan uzaklaşmak, iman
etmek, Müslüman olmak, yol gösterici, Kur’an, tevhid gibi anlamlara gelir.
Hidayet, doğru yolu gösterme, Allahü teâlânın
razı olduğu yolda bulunma, cenab-ı Hakkın insanın kalbinden her sıkıntı ve
darlığı çıkarıp, yerine rahatlık, genişlik verip, kendi emir ve yasaklarına
uymada tam bir kolaylık ihsan etmesi ve kulun rızasını kendi kaza ve kaderine
tâbi eylemesi demektir. İhtidanın manası da hidayete erme demektir, yani
Müslüman olma, din olarak İslamiyet'i seçme.
Âyet-i kerimelerde meâlen buyurludu ki:
(Rabbimiz, her şeye bir özellik veren, sonra da
hidayet eden [doğru yola eriştiren]dir.) [Taha 50]
(Allah, dilediğini doğru yola hidayet eder, iletir.) [Bekara
213]
(Allah, Resulünü, hidayet ve hak din, İslamiyet’le
gönderdi. İslam dinini, diğer dinler üzerine üstün kıldı. [Muhammed
aleyhisselamın hak] Peygamber olduğuna şahid olarak Allah yeter.) [Feth
28]
Allahü teâlânın 99 isminden biri olan El-Hâdî, hidayet
veren demektir. Bu konuda iki âyet-i kerime meali:
(Dilediğini hidayete kavuşturan
Allah’tır.) [İbrahim 4]
(Sen sevdiğine hidayet veremezsin, dilediğine hidayet veren Allah’tır.) [Kasas
56]
***
Hürriyetine kavuşan Bilâl-i Habeşî hazretleri,
derhal Allahü teâlânın Resûlünün hizmetine koştu. Vefâtlarına kadar da,
hizmetlerinden ayrılmadı. İzin verildiği halde, Habeşistan'a gitmedi. Ancak
sevgili Peygamberimizle birlikte, Medine'ye hicret (göç) ettiler.
Hicretten sonra Bilâl-i Habeşî hazretleri, bir
gün Mescid-i Nebî'de iken büyük bir neş'e içinde coşuyor, yerinde duramıyor,
oynuyordu. Hazret-i Ömer bu hâlini görünce sordu:
- Yâ Bilâl, bu hâlin nedir? Burasının mescid
olduğunu unuttun mu?
- Benim hâlimde ne var ki? İstersen gidip hâlimi
Resûlullaha arz edelim, yanlışım varsa tevbe ederim ve bir daha yapmam.
Beraberce Resûlullahın huzûruna gittiler.
Hazret-i Ömer, Peygamber efendimize durumu arz etti:
- Yâ Resûlallah, Bilâl, mescidin huşû'unu
bozuyor. Burada neş'elenip coşuyor, oynuyor.
Peygamber efendimiz Hazret-i Bilâl'e sordu:
- Yâ Bilâl, böyle neşeli olmanın sebebi
nedir?
- Yâ Resûlallah, cenâb-ı Hak bana hidâyet nasip
etti. Ben bir köleydim. Mekke'nin ileri gelenlerinden nice kimseler bu saâdete
eremediler. Ebedî saâdetten mahrûm kaldılar. Onlara hidâyet nasip olmadı. Ben
neş'elenmeyeyim de kim neş'elensin? Ben oynamayayım da kim oynasın?
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Bilâl'e dokunmayın!
Sevinip neş'elensin.
