Borcunu ödeyemeyeni sıkıştırma!..
17/04/2020 Cuma Köşe yazarı A.D
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Kıyamet gününün sıkıntılarından
kurtulmak isteyen, eli darda olana, alacağını tehir etsin veya
bağışlasın!"
Herkese iyilik etmek, ödünç veya sadaka vermek çok sevaptır. Ancak, ödemek
için uğraşıp da borcunu ödeyemeyen fakirleri sıkıştırmamalıdır. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Kıyamet gününün sıkıntılarından kurtulmak isteyen, eli darda olana,
alacağını tehir etsin veya bağışlasın!) [Müslim]
Borcunu gerçekten ödeyemeyenlere mühlet vermek çok sevaptır. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Musibetten kurtulmak, istediğine kavuşmak ve Arş'ın gölgesine sığınmak
isteyen, eli darda olanın borcunun vâdesini uzatsın veya o borcu
bağışlasın!) [Abdürrezzak]
(Kıyamette günahı çok bir Müslümanı hesaba çekerler. O kimse de (Benim
hiç iyiliğim yoktur. Sadece çırağıma, "Fakir olan borçluları sıkıştırma,
ne zaman ellerine geçerse, o zaman vermelerini söyle, bir şey isterlerse yine
ver, boş çevirme!" diye söylerdim) der. Allahü teâlâ da, o kimseyi
affederek buyurur ki: Ey kulum, bugün sen fakir, muhtaçsın. Sen
dünyada benim kullarıma acıdığın gibi, bugün biz de sana acırız.) [Buhari]
***
Ebû Bekr bin Ali bin Abdullah,
bir zâtın şöyle anlattığını nakletmiştir:
"Bir cuma günü cuma namazı kılmak için mescide gitmiştim.
Önümdeki safta vakarlı, huşû sâhibi bir zât gördüm. Devamlı namaz
kılıyordu. Cuma namazının başlamasına kadar nâfile namaz kıldı.
Heybetinden, kalbimde ona karşı bir muhabbet hâsıl oldu. Sonra
cuma namazı kılmaya kalktık. O gördüğüm zât, tedirgin
bir hâlde elbisesine bürünerek, sanki kendini birinden
gizliyordu... Namazdan sonra sebebini sordum. Şöyle dedi:
-Benim bir zâta borcum var. Bu sebeple, mahcûbiyetimden böyle
yapıyorum.
-Kime borcun var? dedim.
-Şu arkamda duran zâta, dedi. Meğer alacaklı olan zât,
Dalec bin Ahmed hazretleri imiş.
Bu sözleri Dalec'in o safta bulunan
bir arkadaşı işiterek, gidip durumu anlattı. Dalec bin Ahmed de,
bu zâtı evine getirmesini söyledi. Evine gittiklerinde yemek ikrâm edip,
borçlu zâta;
-Senin borcun unutuldu, diyerek alacağını bağışladı.
Ayrıca beş bin dirhem de hediye verdi ve;
-Mescidde beni görüp, borçlu olduğundan dolayı
üzülüp sıkıntıya düştüğün için, hakkını helâl et, dedi."
***
Muhammed Râzî anlatır: Senelerce Hâtim-i Esâm'ın hizmetinde bulundum.
Yumuşak huyluydu. Sadece bir kere kızdığını gördüm. O da, pazardan geçerken bir
bakkal, çok sevdiği bir talebesini yakalamış;
-Malımı alıp yedin, borcunu öde, diyordu. Hâtim bunu görünce;
-Ey Efendi! Biraz yardımcı ol, borcunu ödemesi için biraz mühlet tanı, dedi. Fakat bakkal;
-Olmaz, diye dayattı. Bunun üzerine çok sinirlenen Hâtim-i Esâm,
yanında taşıdığı havlusunu yere vurdu. Bir anda pazarın ortası altınlarla
doldu. Hâtim-i Esâm bakkala:
-Alacağın ne kadarsa onu al, tamah edip fazlasını alma, sonra elin kurur, dedi.
Bakkal alacağını aldı, fakat para hırsından biraz daha almaya kalkınca
derhâl eli kurudu ve çolak oldu...
Böyle günlerde borcunu ödeyemeyeni sıkıştırmayanlara ne mutlu...