"O Allah ki, ondan başka ilah yoktur!"
19/11/2021 Cuma Köşe yazarı V.T
"Kendisine
kulluk edilmeye lâyık mabûdün bil-hak ve zikri
ile kalbleri tezyîn etmeye müstahak ancak O’dur."
Kâdı Beydâvî
hazretleri tefsîr ilminin büyük üstadı ve müfessirlerin baş tâcıdır. İran’da
Şîrâz’ın köylerinden Beydâ’da doğdu. Burada ve çeşitli şehirlerde medrese
tahsilini tatamlayarak Tebrîz’de kadılık vazifesi yaptı. 685 (m. 1286)
senesinde orada vefât etti. En meşhur eseri Beydâvî tefsiridir. Bu eserinde
Âyet-el kürsî babında şöyle yazmaktadır:
Allahü lâ ilâhe
illâ hüve: (O Allah ki ondan başka ilah yoktur.) Cemi noksanlardan
münezzeh olan Allah öyle bir uludur ki, hakikati ve mâhiyyeti insanları
hayrette bırakır. Kendisine kulluk edilmeye lâyık mabûdün bil-hak ve
zikri ile kalbleri tezyîn etmeye müstahak ancak O’dur.
Lâ ilâhe yani ilah denen şeylerin cinsinin hiçbir ferdi yoktur illâ
hüve ancak O vardır.
Âyet-el kürsideki Allah
lafzı celali; noksan sıfatlardan münezzeh ve kemâl sıfatlar ile muttasıf,
sıfatlanmış demektir. Noksan ve kemal sıfatları, teşhis ve tarife insan
aklı kâfi değildir.
El hayyül; Allahü teâlâ hayattadır
diridir. Hayy idrak eden şey, faal olan şeydir. Yani hayat
idrak ve faaliyet nispetindedir. İnsan idrak ve faaliyeti kadar insandır. En
şerefli hayat meleklerin ve peygamberlerin hayatıdır. Hayy-i hakiki
Allah celle celalühdür. Zira O’nun üstünde bir idrak
ve faaliyet yoktur.
El-kayyûm; Kayyûm,
her şeyi varlıkta durdurucu demek. Daimül-kıyamedir kıyâm,
durdurmak demektir. Meselâ, bir taşı eline alıp havada durdurmak
gibi. Taşın havada durması taşı elinde tutanın tutmasına bağlıdır. Tutmaktan
bir an vazgeçerse taş havada duramaz.
Hayy ve kayyûm sıfatlarının
sabit ve devamlılığını pekiştirmek için; Lâ te’huzühü sinetün ve
lâ nevm. (O'nu ne uyuklama tutar ne de uyku) buyurmuştur. Kayyûmiyetini
iyice pekiştiren ve tek ilâh olduğunun delili; Lehu mâ fissemâvâti ve ma fil'ard.
(Göklerde ve yerde her ne var zerrelerden kürrelere hepsi O’nundur.)
Men zellezî yeşfe’u ındehu illâ biiznih. (Hiçbir kimse
O’ndan izin almadıkça şefâat edemez.) Ya’lemü mâ beyne
eydîhim ve mâ halfehüm. (Bu mahlûkâtın gerek
önündekilerini ve gerek arkalarındakileri hep o bilir.)
Bütün mahlukâtının hilkatinden öncesini ve sonrasını ve mâziyi,
istikbâli, dünya işlerini ve âhiret işlerini, her şeyi
bilir.
Ve lâ yühîtûne bi şey’in min ilmihi illâ bi ma şae. (O’nun ilminden en küçük bir şey bütün mahlûkât bir araya gelse kavrayamazlar. Fakat o dilediği kimselere bildirir) Vesi’a kürsiyyühüssemâvâti ve’l erd. (Onun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır.) Ve Lâ Yeûdühû Hıfzuhümâ. (‘Onları korumak O’ na ağır gelmez.) Ve Hüve-l Aliyyül Azîm. (O, çok yüce, çok büyüktür.)