Saadete ve rahata kavuşmak için...
15/03/2022 Salı Köşe yazarı R.A
İnsanın dünyâda ve
âhırette mes’ûd olması için, Müslümân olması lâzımdır. Dünyâda mes’ûd
olmak, râhat yaşamak demektir. Âhırette mes’ûd olmak
ise, Cennete gitmek demektir.
Bilindiği üzere,
dünyâda iyi ve faydalı şeyler; kötü ve zararlı şeylerle karışık şekilde
bulunmaktadır. Saâdete, rahat ve huzûra kavuşmak için, hep iyi,
faydalı şeyleri yapmak lâzımdır. Allahü teâlâ, kullarına çok
merhametli olduğu için, onlarda iyi şeyleri kötülerden ayıran bir kuvvet
yaratmıştır. Bu kuvvete “Akıl” denmektedir. Akl-ı selîm (temiz
ve sağlam olan akıl), bu işini çok iyi yapar, hiç yanılmaz. Günâh işlemek,
nefse uymak, aklı ve kalbi hasta yapar; bu durumda akıl, iyiyi kötüden ayıramaz
hâle düşer.
“Akıl”: İdrâk kuvveti,
doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırmaya yarayan bir
kuvvettir.
Peygamber Efendimiz, 2
hadîs-i şerifinde buyurmuştur ki: “...Akıl, sâhibini iyiliğe götürür,
kötülükten alıkoyar. Kişinin aklı olgunlaşmadıkça, dîni doğru ve îmânı kâmil
(olgun) olmaz.” (İhyâu Ulûmid-dîn)
“Sizin akılca en
üstününüz, Allah'tan en çok korkanınızdır. En iyiniz, Allahü teâlânın emir ve
yasaklarına riâyet edeninizdir.” (İhyâ)
Büyük âlim ve
velîlerden İmâm-ı Rabbânî: “Akıl göz gibidir, dîn bilgileri ışık gibidir.
Akıl, yalnız başına dîn bilgilerini, faydalı ve zararlı şeyleri
anlayamaz. Bunun için Allahü teâlâ, Peygamberleri ile râzı olduğu,
beğendiği yol olan İslâmiyet'i bildirdi. Aklın eksikliği, Peygamberlerin
gönderilmesiyle tamamlandı” buyurmuştur.
Allahü teâlâ merhamet
ederek, bu işi kendisi yapmış; iyi işleri, Peygamberleri vâsıtasıyla bildirmiş
ve bunları yapmayı emretmiştir. Zararlı şeyleri de bildirip, bunları yapmayı
yasak etmiştir. Bu emir ve yasaklara “Dîn” denilir. Son
Peygamber Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği dîne, “İslâmiyyet” denir. “İslâm”, sözlük
manâsı itibarıyla, “boyun bükerek teslîm olmak” anlamına
geliyorsa da, bir ıstılâh (terim, tabîr) olarak, “Allahü
teâlânın, Peygamberi Muhammed aleyhisselâm vâsıtasıyla bildirdiği emirleri ve
yasakları” demektir.
Demek ki mukaddes
dînimiz “İslâmiyet”, Allahü teâlânın, “Cebrâîl” ismindeki
melek vâsıtasıyla, “sevgili Peygamberi Muhammed” (aleyhisselâm)a
gönderdiği, insanların dünyâda ve âhirette râhat ve mes'ûd olmalarını
sağlayan usûl ve kâideler, emirler ve yasaklardır.
Hulefâ-i râşidînin
2.si olan Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) buyurmuştur ki:
“İzzet (şeref, itibâr,
üstünlük) İslâm'dadır. İslâmiyet'in ahkâmına (hükümlerine) uyan azîz olur. Bu
hükümleri beğenmeyip, izzeti, huzûru, saâdeti, başka şeylerde arayan zelîl
olur.”
İnsanın dünyâda ve
âhırette mes’ûd olması için, Müslümân olması lâzımdır. Dünyâda mes’ûd
olmak, râhat yaşamak demektir. Âhırette mes’ûd olmak
ise, Cennete gitmek demektir.
Allahü teâlâ,
kullarına çok acıdığı için, mes’ûd olma yollarını, Peygamberleri vâsıtası ile
kullarına bildirmiştir. Çünkü insanlar, bu saâdet yolunu, sırf
kendi akılları ile bulamazlar.
Dârul-fünûn
müderrislerinden (eski İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyelerinden) Abdülhakîm
Arvâsî (rahmetullahi aleyh) de buyurmuştur ki:
“Bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslâmiyet'in içindedir. Eski dînlerin görünür görünmez bütün iyilikleri, İslâmiyette toplanmıştır. Bütün saâdetler, muvaffakiyetler ondadır.”