Cemiyetlerin huzurlu olması için...
14/03/2022 Pazartesi Köşe yazarı R.A
İnsanlar, yasaklara
uymadıklarında, huzûrsuz olmuşlar, râhatları bozulmuş, ahlâksızlık ve haksızlık
bütün cemiyeti sarmıştır...
Allahü teâlâ, pekçok
hikmetlere mebnî, Hazret-i Âdem babamız (aleyhisselâm) ile Hazret-i Havvâ
vâlidemizi (radıyallahü anhâ), Cennetten çıkarıp dünyâya göndermiş; böylece
bu dünyâda beşerî hayât başlamıştır.
Bilindiği üzere, Allahü
teâlâ, beşeriyeti, daha ilk insandan i’tibâren muallimsiz, mürşidsiz,
rehbersiz, kılavuzsuz, öndersiz, muktedâbihsiz, rol modelsiz bırakmamıştır.
Allahü teâlânın,
kullarına, râzı olduğu yolu göstermek için, çeşitli kavimlere, zaman zaman
Peygamberler gönderdiği, akl-ı selîm sâhibi herkes tarafından kabul edilecek
olan çok açık bir husûstur.
Allahü teâlâ, Âdem
aleyhisselâmdan itibâren, Peygamberleri vâsıtasıyla kullarına emirlerini ve
yasaklarını, beğendiği ve beğenmediği işleri bildirmiştir. İnsanlar,
Peygamberlere tâbi olup, emir ve yasaklara uydukları müddetçe, huzûrlu ve râhat
birer hayât yaşamışlar, birbirlerini sevip saymışlardır. Emirlere ve yasaklara
uymadıklarında ise, huzûrsuz olmuşlar, râhatları bozulmuş, ahlâksızlık ve
haksızlık bütün cemiyeti sarmıştır.
İyi insan, iyi ahlâklı
insan demektir. Dînimiz iyi huylar edinmemizi, kötü huylardan kaçınmamızı
emretmektedir. İyi bir Müslümân olmak için, güzel ahlâka sahip olmak,
kötü ahlâktan uzak durmak gerekir. Ancak bununla dünyâ ve âhiret
saâdeti elde edilebilir.
Güzel ahlâka sâhip
kimselere gıpta etmek, onlar gibi olmaya gayret etmek gerekir.
Güzel ahlâk, ilim ve
edep öğrenmekle, iyi insanlarla arkadaşlık etmekle elde edilir. Kötü ahlâk da
bunun tersidir. Yanî câhil kalmak, edepsiz olmak, kötü insanlarla arkadaşlık
etmekten hâsıl olur.
Allahü teâlâ, Kalem
sûre-i celîlesinde, Peygamber Efendimizi överken: “Muhakkak ki sen,
büyük bir ahlâk üzeresin” (Kalem, 4) buyurmuştur.
Hazret-i Ayşe annemize
(radıyallahü anhâ), Peygamberimizin ahlâkı sorulduğunda: “Onun ahlâkı,
Kur’ân ahlâkından ibâretti” buyurmuştur.
Kur’ân-ı kerîmde bir
âyet-i kerimede de, onun üsve-i hasene (en güzel örnek) olduğu
ifâde buyurulmuştur: “Muhakkak ki, Allahın Resûlünde, sizin için üsve-i
hasene/nümûne-i imtisâl/en güzel örnek vardır.” (Ahzâb, 21)
Son Peygamber Muhammed
(aleyhisselâm), “Ben, iyi huyları tamâmlamak (yerleştirmek) için
gönderildim” buyurmuştur.
Böylece İslâmiyet,
insanlığa, temelinde Allah sevgisi, Allah korkusu ve her
yaptığını, kimseden dünyevî bir menfaat beklemeden ihlâs ile, yalnız
Allah için yapma, nefsi kontrol etme ve ona hâkim olma esâsları
bulunan en yüksek ahlâk kâidelerini sunmuştur.
“Et-ta’zîmü
li-emrillah veş-şefekatü li-halkıllâh (veya alâ halkıllâh)”, yani Allahü teâlânın
emirlerine ta’zîm, hürmet [saygı] ve yarattıklarına şefkat [merhamet] bu
kâidelerin en önemlilerinden ikisidir.
Dost-düşmân herkesin yakînen bidiği gibi, Peygamber Efendimizden itibâren, bütün Müslüman devlet adamları, milletleri “Vedîatullah” (Allahü teâlânın kendilerine birer emâneti) olarak görmüşler ve onlara buna göre muâmele etmişlerdir.