Ehl-i sünnet​e müşrik diyen sapkınlar!..

22/08/2020 Cumartesi Köşe yazarı V.T

"Hak mezheplerden ayrılarak sapkın bir yol tutanlar, gün geçtikçe çoğalmaktadır."

 

İbn-i Circîs hazretleri Hanefî mezhebi âlimlerinden ve evliyânın büyüklerindendir. 1222 (m. 1807) senesinde Bağdat’ta doğdu. 1299 (m. 1882) senesinde aynı yerde vefât etti. İlim öğrenmek için, Şam, Musul ve başka yerlere gitti. Bağdat’ta, zamanın en büyük evliyâsı olan Mevlâna Hâlid-i Bağdadî hazretlerine talebe oldu. Evliyâlık yolunda çok yüksek derecelere kavuştu. Kıymetli eserler telîf etti. “Minhat-ül-vehbiyye” kitabından bazı kısımlar:

Ehl-i sünnet itikâdından ve hak mezheplerden ayrılarak sapkın bir yol tutanlar, gün geçtikçe çoğalmaktadır. Bu sapkınlar, Muhammed aleyhisselâmın ümmetine müşrik diyorlar. Bu mübârek ümmeti öldürmeli, mallarını almalı diyorlar. Bunlar böylece, felâkete sürükleniyorlar. Allahü teâlânın yardımı ile bu sapkınları, şu küçük kitabımla reddetmeye, yazılarının, sözlerinin ve itikâdlarının bozukluğunu isbât etmeye kalkıştım. Bunu okuyarak, belki yanıldıklarını anlar, hidâyete kavuşurlar. Böylece, büyük bir hizmet etmiş olurum...

Bu sapkınlar, peygamberleri ve sâlih kullardan evliyâyı vâsıta yaparak, onları şefaatçi kılarak, Allahü teâlâdan dilekte bulunmaya ve Allahü teâlânın kerâmet olarak onlara verdiği kuvvet ile sıkıntıdan kurtarmalarını istemeye ve Allahü teâlânın bir dileğe kavuşturması veyâ bir sıkıntıdan kurtarması için, mezarlarına gidip, onlardan şefaat istemeye inanmıyorlar. Onlara göre, insan ölüp toprak olunca, işitmez, görmez. Kabir hayâtı diye bir şey yoktur derler. Dünyâda bir şeye kavuşmak için, diriler sebep yapıldığı gibi, ölülerin de, bir şeye kavuşmak için sebep yapılmasına bir türlü inanmazlar... 

Bunlar eğer, ölülerin kabir hayatı denilen bir hayat ile diri olduklarına, bu hayatlarından dolayı bildiklerine, işittiklerine, gördüklerine, kendilerini ziyâret edenleri tanıdıklarına, selâm verenlere karşılık selâm verdiklerine, birbirlerini ziyâret ettiklerine, kabirde nimet veya azap içinde olduklarına, nimet ile azâbın rûh ile bedene birlikte olduğuna, tanıdıkları dirilerin yaptıkları işlerin kendilerine bildirildiğine, iyi işler öğrenince, Allahü teâlâya hamd edip, birbirlerine müjde verdiklerine ve işi yapana duâ ettiklerine, kötü işleri öğrenince, bunları yapanlara duâ ederek;

“Yâ Rabbî! Bunlara iyi işler yapmak nasip et! Bize yaptığın gibi, onlara da hidâyet nasip eyle” dediklerine inansalardı, böyle inkâr etmezlerdi. Çünkü ölmek, bir evden başka bir eve göç etmektir...