Hendek Harbi ve Benî Kureyzâ
22/11/2023 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Yahûdilerin ihânetleri -4-
Mekkeli Müşrikler, Yahûdilerin teşvikiyle topladığı on bin
kişilik bir ordu ile Medîne’nin batı ve kuzey tarafına gelip, ordugâhlarını
kurdular. Bu ordugâh, hendeğin kazıldığı yerde idi. Peygamber efendimiz de,
şanlı Eshâbı ile hazırlıklarını bitirmiş, müşrikleri karşılamak üzere
ordugâhlarında bekliyorlardı. Bu sırada sevgili Peygamberimizin (sallallahü
aleyhi ve sellem) huzuruna hazret-i Ömer’in geldiği görüldü. “Yâ
Resûlallah! İşittiğime göre, Kureyzâ Yahûdîleri aramızdaki antlaşmayı bozmuşlar
ve bize karşı harbe hazırlanıyorlarmış!” dedi.
Beklenilmeyen bu habere, Âlemlerin efendisi; “Hasbünallah ve nî’mel-vekîl” [Allahü
teâlâ bize yeter. O ne güzel vekildir] diyerek mukabelede bulundular. Çok
müteessir olmuşlardı...
Şimdi İslâm ordusu, iki ateş arasında kalmıştı. Kuzey ve batıda
müşrik orduları, güney doğuda Yahûdîler bulunuyordu. Müslümanlar, on bin
kişilik müşrik ordusu ve Yahûdîlerle, bir aya yakın geceli ve gündüzlü durup
dinlenmeden çarpıştılar. Açlık, susuzluk, uykusuzluk ve şiddetli soğuklara
aldırış etmeden canla başla mücâdeleye devam ettiler. Sonunda müşrikler mağlûb
oldular ve fırtınalı bir gecede, geldikleri gibi perişan bir hâlde Medîne’yi
terk ettiler...
Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi vesellem) efendimiz, Medîne-i
münevvereye dönünce, hazret-i Aişe validemizin evine geldi. Silâhlarını ve
zırhını çıkardı. Mübarek vücûdu tozlanmıştı. Yıkandı. O anda hazret-i Dıhye suretinde,
üzerinde zırhı ve silâhları olduğu hâlde bir süvari geldi. Bu, Cebrail
aleyhisselâmdı. Peygamber efendimiz yanına vardığında; “Ey
Allahü teâlânın Resûlü! Cenâb-ı Hak, Kureyzâoğullarının üzerine hemen yürümeni
sana emrediyor!” diyerek emri tebliğ etti. Kâinatın
sultânı, hazret-i Bilâl’i çağırtarak, Eshâb-ı kirâma duyurmak üzere; “Ey
Eshâbım! Kalkınız, atlarınıza, develerinize bininiz! İtâat edenler, ikindi
namazını Kureyzâoğullarının yurdunda kılsınlar!” emrini
verdi.
Habîb-i ekrem efendimiz, hemen zırhını giyip kılıcını kuşandı.
Miğferini mübarek başlarına geçirip, kalkanını sırtına, mızrağını eline aldı.
Sonra atına bindi. Eshâbının arasına varıp, hazret-i Ali’ye İslâm sancağını
vererek, öncü kuvvet olarak Kureyzâ Yahûdîlerinin kalesine gönderdiler. Her
zaman olduğu gibi, Abdullah ibni Ümmi Mektûm’u Medine’de vekîl bıraktılar.
Hazret-i Ali, İslâm sancağını Kureyzâ Yahûdîlerinin kalesinin önüne dikti. Bunu
gören Yahûdîler, Peygamber efendimiz aleyhinde sözler sarf ettiler. Hazret-i
Ali gidip durumu Efendimize anlattı. Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve
sellem) üç bin asker ile orayı teşrif ettikten sonra, merhametlerinden onları
İslâm’a davet ettiler. Yahûdîler, bu güzel teklifi kabul etmediler. Sevgili
Peygamberimizin "Teslim olunuz" emr-i şerîfini de reddettiler. Bunun
üzerine Âlemlerin efendisi, okçuların üstadı Sa’d bin Ebî Vakkas hazretlerine; “Ey
Sa’d! İlerle ve onları oka tut!” buyurdu. Hazret-i Sa’d ve
diğer okçular, sadaklarındaki okları, tekbir sadâları arasında Yahûdî kalesine
atmaya başladılar. Onlar da ok ve taş atışlarıyla cevap vererek, çarpışmayı
başlattılar...