Farzlara ve haramlara, olduğu gibi inanmalıdır

15/03/2020 Pazar Köşe yazarı V.T

Farzların farz olduğuna inanıp, tembellikle yapmayan kâfir olmaz.

 

Ebû Nasr Semerkandî hazretleri Hanefî âlimidir. Ebû Mansûr Mâtürîdî'nin hem hocası hem ders ar­kadaşıdır. Semerkand’da III. (m. IX.) yüzyılın ilk yarısında doğdu. III. (m. X). yüzyılın sonunda vefat etti.

Bu mütbarek zat buyurdu ki:

İman, Muhammed aleyhisselamın Allahü teâlâ tarafından getirdiği emir ve yasakların hepsine kalbin inanması ve inandığını dil ile söylemesi demektir. Bu bilgilerin her birini araştırmak ve anlamak lazım değildir. Mutezile fırkası, her birini anlayıp inanmak lazımdır dedi. Kalbdeki imanı dil ile söylemek, Müslümanların, birbirlerini tanımaları için lazımdır. Söylemeyen de mümindir. Ameller, ibadetler, imandan parça değildir. Âlimlerin çoğu, mesela imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri böyle buyurdular. İmam-ı Şafi’i ve bazı âlimlerin iman; inanmak, söylemek ve ibadetleri yapmak demeleri olgun olan imanı bildiriyor.

Müminim diyen kimsenin imanlı olduğu söz birliği ile bildirilmiştir. İbadetler imandan sayılınca, iman azalır ve çoğalır. Fakat, kalbdeki iman azalmaz ve çoğalmaz. Azalan, çoğalan bir inanış iman olmaz, şüphe [zan] olur. İnanılacak şeyleri inceleyerek, sebeplerini anlamakla iman artar.

Ebu Bekri Sıddık’ın imanı ile, herhangi bir kimsenin imanı bir değildir. Bu söz, imanın kuvvetli ve zayıf olmasını göstermektedir. İmanın kendisi azalır ve çoğalır demek değildir. Hasta insanla, sağlam insanın kuvvetlerinin bir olmaması gibidir. Her ikisinin de insanlığı birdir. İnsanlıklarında azlık çokluk yoktur. İmanın azlığını çokluğunu bildiren âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri, İmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri şöyle açıklamaktadır:

Eshab-ı kiram imana gelince, her şeye topluca inanmıştı. Sonra, zaman zaman birçok şeyler farz oldu. Bunlara birer birer inandılar. İmanları böylece, zamanla çoğaldı. Bu hâl, yalnız Eshab-ı kiram içindir. Sonra gelen Müslümanlar için, imanın böyle artması düşünülemez. Kısaca bilenlerin kısaca inanmaları, etraflı ve inceliklerini bilenlerin etraflı inanmaları lazımdır. İkincilerin imanları, birincilerinkinden elbet çoktur. Fakat, birincilerinki de, tam imandır. İmanları noksan değildir. İbadetler imana dâhil değildir. Farzların farz olduğuna inanıp, tembellikle yapmayan kâfir olmaz. Mümin ne kadar büyük günah işlerse işlesin imanı gitmez. Ancak farzlara ve haramlara, olduğu gibi inanmak lazımdır.