"İlim giderse, din de dünyâ da gider!.."
24/01/2025 Cuma Köşe yazarı V.T
"Tam ehil olmadan fetvâ veren kimse, Allahü teâlânın nezdinde mesul
olur!"
İbn-i Şihâb-üz-Zührî hazretleri Tâbiîn devrinin meşhûr
âlim ve velîlerindendir. İsmi Muhammed’dir. 672 (H.52) târihinde doğup, 742
(H.124) senesinde, Ürdün’de Şegbedâ köyünde vefât etmiştir. Eshâb-ı kirâmdan on
kişi ile görüşmüştür. Hadis ilminde, hâfız derecesindedir. İmâm-ı Buhârî’nin
Ali-yyül-Medînî'den bildirdiğine göre, Zührî, iki bin hadîs-i şerîf rivâyet
etmiştir. Bunların birçoğu, Kütüb-i Sitte denilen meşhûr altı
hadis kitâbında ve Muvattâ’da mevcuttur. Zührî’nin buyurdukları
sözlerden bâzıları:
“Tam ehil olmadan fetvâ veren kimse, Allahü teâlânın
nezdinde mesul olur. Böyle kimse, Cehennem'in tâ kenârındadır.”
Zührî, kabîlesinden Sa'd bin İbrâhim’e; “Hangi şehir
halkı daha âlimdir?” diye sordu. O da; “Allahü teâlâdan en çok korkan” cevâbını
verdi. (Burada ilmin esas neticesinin takvâ olduğuna işâret vardır.)
“Biz bir âlime gittiğimizde, bize göre, ondan edep ve
terbiyeyi öğrenmek, onun ilminden istifâde etmekten önce gelirdi.”
“İlim bir hazînedir, onu meseleler, müşküller açar.”
“İlim, sormakla kazanılır.”
“Ezberlediğim ve öğrendiğim bir şeyi aslâ unutmadım.”
“Kimse benim gibi ilme sabretmedi. Benim gibi de ilmi
yaymadı... Bizden önceki büyüklerimizden duydum: Sünnete sarılmak, insanın
dünyâ ve âhirette kurtuluşuna vesîledir. İlmi yaşatmak din ve dünyâ işlerinin
iyi olmasını temin eder. İlim giderse, din de dünyâ da gider. Her şeyin nizam
ve intizâmı bozulur.”
“Bir gün Ubeydullah bin Abdullah Utbe’nin yanına
gittim. Sinirli bir hâli vardı. Kızma sebebini sordum. Az önce bir yere
uğradım. Selâm verdim. Selâmımı almadılar. Doğrusu hayret ettim dedi. Bunun
üzerine ona; 'Buna hiç hayret etme. Nedense bâzı kimseler, kötü bir huy olduğu
hâlde, kibirden sakınmıyorlar. Hâlbuki, topraktan yaratıldı. Yine ona
dönecek' dedim.”
“Sizi Cehennem'e düşmekten muhâfaza
edecek şeyleri çoğaltınız” dedi. “O şey nedir?” diye sorduklarında; “Mâruf,
iyilik” cevâbını verdi.
Zührî hazretlerine; “Eğer, yaşın bir hayli
ilerleyip, ömrünün sonlarında olsaydın, Medîne-i münevvereye yerleşir, Mescid-i
Nebevî’ye gider, orada direklerden birinin yanında oturur, insanlara bir şeyler
anlatır ve öğretirdin değil mi?” dediler. Bunun üzerine o mübarek zat;
"Oraya gidenin, gerçekten, dünyâya ehemmiyet vermeyip, hareketlerine çok
dikkat etmesi gerekir” deyip, tevâzu göstermiştir.