Mübârek “İsrâ” ve “Mi’râc” gecesi
27/01/2025 Pazartesi Köşe yazarı R.A
İsrâ ve Mi'râc
hâdisesi, Peygamberimizin Medîne'ye hicretlerinden 19 ay önce, mîlâdî 621
yılında, geceleyin vukû' bulmuştur.
Dün
gece (26
Receb 1446 Pazar gecesi), mübârek gecelerimizden “Mi’râc gecesi” idi. 26
Receb’i 27 Receb’e bağlayan gece “Mi’râc Kandili” olmaktadır.
Bilindiği
gibi, mukaddes dînimiz İslâmiyette büyük kıymet verilen, “bereketli,
hayırlı, faydası bol, feyizli” demek olan “mübârek” sıfatıyle
sıfatlanan gecelerden biri de, Sevgili Peygamberimizin “İsrâ” ve “Mi’râc” mu’cizesiyle
şereflendiği, göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü ve
Allahü teâlâ ile konuştuğu gecedir.
Peygamber
Efendimiz buyurdu ki: “Receb ayında bir gece ve bir gün vardır ki, bir
kimse, o gece namaz kılsa, ibâdete devâm eylese, gündüzünde de oruç tutsa, bir
senenin bütün günlerini oruç tutmuş, bütün gecelerini ibâdetle geçirmiş sevâbı
verilir. O gün, Recebin 27. günüdür.”
Resûlullah
Efendimiz, “Bi’set-i Nebeviyye”lerinin başından itibâren, 11 yılı
aşkın bir zamandan beri, Allahü teâlânın dînini, son derece büyük bir merhamet
ve şefkatle, insanlara teblîğ ediyordu. Ama Mekke halkı, kendilerini dünyâ ve
âhirette mes’ûd ve bahtiyâr kılacak olan bu yüce esâslara îmân etmiyor, üstelik
Peygamberimize ve Müslümânlara da çok sıkıntı veriyorlardı.
Hattâ
îmânla şereflenen bir kısım bahtiyâr Müslümânlara işkenceyi iyice arttırmış
olup kendilerine ebedî hayât verecek olan yüce dîni de yok etmek istiyorlardı.
İşte uzun zamandan beri devâm eden îmân ve küfür mücâdelesinde, inananların
sayısı, henüz pek fazla değildi; maalesef çoğunluğu inanmayanlar teşkîl
ediyordu.
Peygamber
Efendimiz, 52 yaşında iken, kendisine, Cebrâil aleyhisselâm gelip, Recep ayının 27.
gecesi, Mekke-i Mükerreme’deki Mescid-i Harâm’dan, Kudüs’teki
Mescidi Aksâ’ya ve oradan göklere götürdü.
Burada
belirtelim ki, İsrâ ve Mi'râc hâdisesi, Peygamberimizin
Medîne'ye hicretlerinden 19 ay önce, mîlâdî 621 yılında, geceleyin
vukû' bulmuştur. Resûlullahın bedenen Mekke'deki Mescid-i Harâmdan
Kudüs’teki Beytü’l-Makdis'e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur; çünkü bu husûs,
âyet-i kerîmede bildiriliyor (İsrâ sûresi, 1). Göklere ve bilinmiyen yerlere
götürüldüğüne inanmayan ise, Ehl-i Sünnetten ayrılmış olur; dâl (sapık) ve
mübtedi’ (bid’at ehli) olur.
“Mi’râc”, sözlük ma’nâsı itibâriyle “merdiven”,
“urûc = yükseklere çıkmak” gibi manâlara gelmektedir. Resûlullah
(sallallahü aleyhi ve sellem), Mi’râc’ta Cennet’i, Cehennem’i, sayısız
şeyleri görüp, Arş, Kürsî ve Rûh âlemlerini de geçerek, bilinmeyen, anlaşılamayan,
anlatılamayan şekilde, mekânsız, zamânsız, cihetsiz, sıfatsız olarak Allahü
teâlâyı da gördü. Hiçbir mahlûkun bilemeyeceği, anlayamayacağı
ni’metlere kavuşup bir anda, Kudüs'e ve oradan da Mekke-i Mükerreme’ye
geldi. Bu büyük nimet, sâdece Peygamber Efendimize nasip oldu, başka
hiçbir Peygambere verilmedi.
