İlk asırlarda mezheb var mıydı?

02/10/2019 Çarşamba Köşe yazarı O.Ü

“Bilinen dört mezheb imamı zamanında, başka mezheb imamları da vardı."

 

Sual: İngilizlerin Arabistan'da kurmuş oldukları bozuk fırkadaki Vehhabiler ve onların kitaplarını okuyanlar; “Mezhebler ikinci asırda meydana çıktı. Eshâb ve Tâbiin, hangi mezhebde idi?” diyorlar. Gerçekten böyle midir ve bunlara nasıl bir cevap vermelidir?

Cevap: Mezheb, gidilen yol demektir. Mezheb imamı demek ise, Kur'ân-ı kerim ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan din bilgilerini, Eshâb-ı kiramdan işiterek toplayan, kitaba geçiren büyük âlim demektir. Açıkça bildirilmemiş olan bilgileri de, açık bildirilmiş olanlara benzeterek meydana çıkarmışlardır. Hadîka'da deniyor ki:

“Bilinen dört mezheb imamı zamanında, başka mezheb imamları da vardı. Bunların da mezhebleri vardı. Fakat, bunların mezheblerinde olanlar azala azala bugün hiç kalmadı.”

Eshâb-ı kiramın her biri müctehid, derin âlim, mezheb imamı idi. Her biri kendi mezhebinde idi. Hepsi de, mezheb imamlarımızdan daha üstün, daha çok bilgili idi. Mezhebleri daha doğru, daha kıymetli idi. Fakat, bunların kitapları olmadığı için, mezhebleri unutuldu. Dört mezhebden başkasına uymak imkânı kalmadı. Eshâb-ı kiram hangi mezhebde idi demek, alay komutanı, hangi bölüktendir? Yahut, fizik öğretmeni, okulun hangi sınıfının öğrencisidir demeye benzemektedir.

Hicretten dörtyüz sene geçtikten sonra, mutlak ictihat yapabilecek kadar derin âlim kalmadığı, kitaplarda yazılıdır. Hadîkada bildirilen hadis-i şerifte, yalancı, sapık din adamlarının çoğalacakları bildirilmektedir. Bunun için, Ehl-i sünnet olan her Müslümanın, bilinen dört mezhepten birini seçerek ona uyması lazımdır. Seçtiği mezhebin ilmihâl kitabını okuyup öğrenmesi, imanını ve bütün işlerini buna uydurması lazımdır. Dört mezhebden birine uymayan kimse, Ehl-i sünnet olamaz. Buna Mezhebsiz ve zındık denir. Mezhebsiz kimse, ya yetmişiki bozuk fırkadan birindedir, yahut da kâfir olmuştur. Böyle olduğu, Bahr'da, Hindiyye'de, Tahtâvî'de, İbn-i Abidîn'de, El-besâirde ve Ahmed Sâvî tefsîrinde yazılıdır.

            ***

Sual: Adakta bulunan kimse, adağını yerine getirmezse günaha girmiş olur mu?

Cevap: Nezir, adak, bir ibadettir. Çünkü namaz, oruç, hacca gitmek ve başka ibadetler nezrolunur. Nezrin, adağın, yerine getirilmesini İslamiyet emretmektedir. Yerine getirilmezse, günah olur.