Vakit insanın sahip olduğu en değerli varlığıdır...
25/04/2024 Perşembe Köşe yazarı S.A
Zamanı geri getirebilmek mümkün değil ama ibret almak mümkündür. Zamanı
geri getirme temennisi ise boş bir hayaldir...
İnsanlar geçmiş zamanla ilgili acı ve tatlı hatıraların önünde aciz kaldığını anlar ve hepsinin bir rüyâ gibi geçtiğini hisseder. Ne güzel tarif edilmiş:
"İnsanlar uykudadır ölünce uyanırlar..."
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
"İnsan rüyâ gördüğü zaman onun rüya olduğunu bilmez, gerçek zanneder. Ta
ki uyanıncaya kadar. "Meğer gördüklerim rüya imiş" der...
Ölünce de dünya hayatının rüya gibi olduğunu
anlar.
Bunun için kıyamet gününde insanlar dünyada geçirdiği
hayatı hayat saymayacak. Fecir Suresi 24. ayet-i kerimesinde buna işaret
buyuruyor:
"Diyecek ki: Keşke ben hayatım için önceden
hazırlık yapsaydım!"
Bu âyet-i kerimeyi tefsir eden müfessirler dikkatimizi
şu noktaya çekiyor: "Buradaki hayatım için", demiyor "hayatım
için" diyor. Bu da dünya hayatını "hayattan saymadıklarının" en
büyük delilidir...
Zamanı geri getirebilmek mümkün değil ama ibret almak
mümkündür. Zamanı geri getirme temennisi ise boş bir hayaldir. Şair demiş ki:
"Keşke gençliğimden bir gün olsun geri gelseydi de ihtiyarlığın başıma
neler getirdiğini ona anlatsaydım!.."
Seneler gün gibi geçiyor ve her geçen gün de bizi
kabre bir adım daha yaklaştırıyor. Her gece yatağa girmeden o günün
muhasebesini yapmalıyız. Hata ve kusurlarımızı tespit etmeliyiz. Günümüzü güzel
geçirmiş isek bir sonrakini daha iyi geçirmeye gayret etmeliyiz. Kötü geçmişse
tevbe etmeli ve bir daha hata yapmamaya gayret etmeliyiz...
Zamanı durdurmak kabil değildir, çok çabuk geçiyor.
Vakit insanın sahip olduğu en değerli varlığıdır. En kıymetli mücevherden daha
değerlidir. Kaybedilen cevahir tekrar alınabilir ama kaybedilen zaman bir daha
ele geçmez...
Her insan için belli bir ömür tahsis edilmiştir. Bu
kısacık ömrüyle yaşadığı ve yaşayacak olduğu diğer hayatlarını kazanmak
zorundadır: Dünya hayatı, kabir hayatı ve ahiret hayatı...
Bunların en kısası dünya hayatıdır. En önemli olanı da
budur. Çünkü üç hayatını buradan kazanacaktır.
Çalışacak, kendi rızkını ve bakmakla mükellef
olduklarının rızıklarını helâlinden kazanacak, daha sonra istese de istemese de
gireceği kabrini nurlandırmaya, mamur etmeye gayret edecek. Kabir hayatı dünya
hayatından uzundur, dünyadaki evimizi özenle rahat edebileceğimiz duruma getirmeden
içine girmiyoruz. Girersek rahat edemeyiz.
Halbuki dünya evimizde bir gün bile kalıp
kalmayacağımız belli değildir. Rahat edemezsek değiştirebiliriz. Başka bir eve
taşınma imkânımız her zaman var.
Lâkin "Ben bu kabri beğenmedim, burası beni
sıkıyor karanlık, beni başka kabre götürün" desek bize kim kulak verir?
Sonsuz hayatımız olacak olan ahiret
hayatımızı da yine burada kazanabiliriz. Henüz fırsat varken vaktimizi iyi
değerlendirmeliyiz...