İrâde-i cüz’iyye kulda bir hâldir
02/10/2019 Çarşamba Köşe yazarı V.T
"Kul irâde-i cüz’iyyesini ibâdete sarf ederse, Allahü teâlâ, ibâdeti
yaratır."
Müftîzâde Ahmed Efendi Seksensekizinci Osmanlı Şeyhülislâmıdır. 1206 (m.
1791)’de İstanbul’da vefât etti. Nüktedân ve hazırcevap idi.
Bir defasında Fas Sultanı 3. Muhammed, Osmanlı âlimlerini imtihan etmek
için dört mesele sorup cevap istemişti. Müftîzâde Ahmed Efendi de, suâllere
ikna edici ve faydalı cevaplar yazmak sûretiyle, Osmanlı âlimlerinin ilmî
üstünlüğünü isbatlamıştı. Bir dersinde buyurdu ki:
Dehr sûresindeki, (Siz, ancak Allahü teâlânın dilediğini
arzu edersiniz!) meâlindeki âyet-i kerîmeden, Ebül-Hasen-i Eş’arî
imâmımız “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Allahü teâlâ, sizin istemenizi dilemedikce,
bir şey isteyemezsiniz!) manasını anlamıştır. Yani, Allahü teâlâ dilemedikçe,
kul, irâde-i cüz’iyyesini kullanamaz demiştir. Eş’arî mezhebine göre, kullar,
irâde-i cüz’iyyelerini kullanmakta mecbur oluyor. Çünkü, Allahü teâlâ, bir
kimsenin bir şey yapmaya irâde-i cüz’iyyesini kullanmasını dileyince, o kimse
irâde etmeye, istemeye mecbur olur. İrâde-i cüz’iyye, mevcut ve mahluk
oluyor. Böyle olunca, şeytân, insana: Ey kul! Niçin zahmet çekersin? Allahü
teâlâ bir işini istemezse, sen o işi irâde edemezsin! derse, şeytâna cevap
verilemez. Kul fâil-i muhtâr olmaz. İbâdetlerine sevap, kötülüklerine azap
vermeye sebep bulunmaz. Kul, Allahü teâlânın dilediğini dilemekte, o işin
yapılmasına, âlet olmaktadır.
Ebû Mensûr-i Mâtürîdî “rahmetullahi teâlâ aleyh” İmâm-ı a’zam Ebû
Hanîfe’nin “rahmetullahi teâlâ aleyh” anladığını açıklayarak buyurdu
ki: (İrâde-i cüz’iyye, bir varlık değildir. Var olmayan şey, yaratılmış
olmaz. İrâde-i cüz’iyye, kullarda bir hâldir. Kuvveti, bir şeyi yapmak ve
yapmamakta kullanmaktır. Kullar, irâde-i cüz’iyyelerini kullanmakta serbesttir.
Mecbûr değildir.) Bu mezhebe göre şeytâna; "İrâde, bende bir hâldir.
İyiliğe kullanırsam, Allahü teâlâ iyiliği yaratır. Kötülüğe sarf edersem, onu
yaratır. Eğer sarf etmezsem, ikisini de yaratmaz" diye
cevap verilir. Allahü teâlânın, kul irâde etmeden de, yaratması câiz ise
de, ihtiyârî olan işleri yaratmaya, kulların kalplerinin ihtiyâr ve irâde
etmesini sebep kılmıştır. İrâde-i cüz’iyyemizin sebep olması da, Allahü
teâlânın irâdesi iledir. Kul, bir iş yapmayı ihtiyâr ve irâde edince,
yani tercîh edip dileyince, Allahü teâlâ da, o işi irâde ederse o işi
yaratır. Kul ihtiyâr ve irâde etmezse, ihtiyârî olan o işi yaratmaz.
Şu hâlde, kul irâde-i cüz’iyyesini ibâdete sarf ederse, Allahü teâlâ,
ibâdeti yaratır. Eğer günâhlara sarf ederse, günâhları yaratır.