Oruç, daha önceki ümmetlere de farzdı...
03/03/2025 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Kur’ân-ı kerîmde,
oruçla ilgili âyetlerde, bu ibâdetin daha önceki ümmetlere, milletlere de farz
kılındığı belirtilmektedir.
Elhamdülillah,
4 gözle beklediğimiz Ramazân-ı şerîf ayına, 01 Mart 2025 (01 Ramazân 1446)
Cumartesi günü kavuştuk.
Bir
hadîs-i kudsîde;
“Âdemoğlunun
her ameli, kendisi içindir; oruç müstesnâ, o benim içindir ve onun karşılığını
ben verceğim. Çünkü o, yemesini, içmesini ve şehevî arzûlarını benim için terk
etmektedir” buyurularak
oruç, Cenâb-ı Hakk’a tahsîs kılınmıştır; bu da oruç ibâdetinin yüksek derece ve
fazîletini bildirmektedir.
Allahü
teâlâ, “Oruç bana mahsûstur” buyurmakla, ona özel bir şeref
vermiştir. Oruç tutana verilecek sevâbın muayyen bir ölçüsü de yoktur.
Oruçlunun durumuna göre, çok sevâp verilecektir.
Ramazân
ayında günâh işlemekten çok sakınmak gerekir. Yine Cuma günü yapılan ibâdetlere
kat kat sevâp verildiği gibi, işlenen günâhlar da iki kat yazılır.
Allahü
teâlâ, mekândan münezzeh olduğu hâlde, Kâbe-i muazzama için “beytî =
evim” buyurmuştur. Yeryüzünün tamâmı Allahü teâlânın mülkü olduğu
hâlde, Mescid-i Harâma, Kâbe-i şerîfe’ye “Beytullah” yani “Allah’ın
evi” denmesi de, ona şeref vermek içindir.
Orucun
sevâbı, diğer ibâdetlere göre daha fazladır. Diğer bir hadîs-i kudsîde de;
“Her
iyiliğe, on mislinden 700 misline kadar sevâp verilir. Fakat oruç bana
mahsûstur, onun mükâfâtını ben veririm. Çünkü kulum, benim için yeme-içmesini
ve şehvetini bırakmıştır” (Buhârî) buyurulmuştur. Her iyiliğin sevâbını, Allahü
teâlâ verdiği hâlde, orucun sevâbı için, “Onun karşılığını ancak ben
veririm” buyurması çok manidârdır.
Burada,
şu husûsu önemle vurgulamalıyız ki, bizim ibâdetlerimizin Allahü
teâlâya hiçbir faydası olmadığı gibi, O'nun da bizim ibâdetlerimize hiçbir
ihtiyâcı yoktur. Her insanın yaptığı ibâdetin faydası, yalnız kendisinedir.
İnsanların ibâdet ve isyânları, Cenâb-ı Hakk'ın celâli, azameti, büyüklüğü
karşısında aynıdır... Bütün insanlar, cinnîler ve diğer mahlûkât, Allahü
teâlâya, en müttakî bir kul gibi ibâdet etseler, O'na herhangi bir faydası
olmaz. Bunun tersine bütün mahlûkât, O'na küfretseler, bunun da herhangi bir
zararı olmaz.
Kur’ân-ı kerîmde,
oruçla ilgili âyetlerde, bu ibâdetin daha önceki ümmetlere, milletlere de farz
kılındığı belirtilmektedir.
Nitekim bugün bozulmuş,
aslından uzaklaştırılmış Yahûdîlikte ve Hıristiyânlıkta da oruç vardı. Hattâ, aslı hak bir dîne dayanmayan beşerî,
bâtıl, bozuk inançlarda da oruca benzer ibâdetler görülmektedir. Bu ibâdetler,
daha önce o bölgelerde yaşamış Hak Peygamberlerden kalmış olabilir; ama bozula
bozula bugünkü hâle gelmiştir.
