Felsefecileri kerpiçle susturan zat!..
06/09/2024 Cuma Köşe yazarı V.T
Mevlânâ Celâleddîn-i
Rûmî'ye felsefecilerden bir grup geldi. Suâl sormak istediklerini
bildirdiler...
Muhammed
Şemseddîn-i Tebrîzî hazretleri, Mevlanâ Celâleddîn-i Rûmî’nin hocasıdır. Şems-i
Tebrîzî lakabıyla meşhûr oldu. Tebriz'de doğdu. 1247 (H.645) târihinde Konya'da
şehîd edildi. Şeyh Fahreddîn-i Irâkî ders aldı. Sonra Tebriz'den Konya'ya
geldi. Mevlanâ Celâleddîn-i Rûmî ile karşılaştıklarında, Mevlanâ bütün
talebelerini bırakıp onunla baş başa sohbet etmeye başladı. Fakat Mevlanâ’nın
talebeleri bu durumdan rahatsız oldular ve tekrar hocalarına kavuşmak
maksadıyla Şems-i Tebrîzî’yi şehîd edip bir kuyuya attılar...
Mevlânâ
Celâleddîn-i Rûmî'ye felsefecilerden bir grup geldi. Suâl sormak istediklerini
bildirdiler. Mevlânâ hazretleri bunları Şems-i Tebrîzî'ye havâle etti. Bunun
üzerine onun yanına gittiler. Şems-i Tebrîzî hazretleri mescidde, talebelere
bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu. Gelen felsefeciler üç
suâl sormak istediklerini belirttiler, Şems-i Tebrîzî; "Sorun!"
buyurdu: "Allah var dersiniz, ama görünmez, göster de inanalım."
Şems-i Tebrîzî hazretleri; "Öbür sorunu da sor!" buyurdu. O;
"Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azâb
edilecek dersiniz hiç ateş ateşe azâb eder mi?" dedi. Şems-i Tebrîzî;
"Peki öbürünü de sor!" buyurdu. O; "Âhirette herkes hakkını
alacak, yaptıklarının cezâsını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne
istiyorsa yapsınlar, karışmayın!" dedi...
Bunun
üzerine Şems-i Tebrîzî, elindeki kuru kerpici adamın başına vurdu. Soru sormaya
gelen felsefeci, derhâl zamânın kâdısına gidip, dâvâcı oldu. Ve; "Ben,
soru sordum, o başıma kerpiç vurdu" dedi. Şems-i Tebrîzî; "Ben de
sâdece cevap verdim" buyurdu. Kâdı bu işin açıklamasını istedi. Şems-i
Tebrîzî şöyle anlattı:
"Efendim,
bana Allahü teâlâyı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci, başının
ağrısını göstersin de görelim." O kimse şaşırarak; "Ağrıyor ama
gösteremem" dedi. Şems-i Tebrîzî; "İşte Allahü teâlâ da vardır, fakat
görünmez. Yine bana, şeytana ateşle nasıl azap edileceğini sordu. Ben buna
toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Hâlbuki kendi bedeni de topraktan
yaratıldı. Yine bana; "Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan
dolayı bir hak olmaz" dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi
ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyâda küçük bir mesele için
hak aranırsa, o sonsuz olan âhiret hayâtında niçin hak aranmasın?"
buyurdu...
Felsefeci, bu güzel cevaplar karşısında mahcûb olup, söz
söyleyemez hâle düştü.