Mübârek zamanları ganîmet bilmeli...
07/01/2025 Salı Köşe yazarı R.A
“Âhiret yolcusunun,
ibâdetle ihyâ edilmesi kuvvetle müstehab olan mübârek gece, [gün ve ay]ları boş
geçirmesi uygun değildir..."
Geçen
haftadan beri üzerinde durduğumuz mübârek geceler, günler ve aylar,
aslında bizler için çok büyük birer fırsattır. Günahkâr ve yaratılış gâyesini
unutan insanlara, kerem ve ihsân sâhibi yüce Allah tarafından tanınan ve eğer
iyi değerlendirilebilirse çok büyük kazançlara vesîle olan zamanlardır.
Büyük
İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:
“Âhiret yolcusunun, ibâdetle
ihyâ edilmesi kuvvetle müstehab olan mübârek gece, [gün ve ay]ları boş
geçirmesi uygun değildir. Çünkü bunlar, hayır mevsimleri ve kârı bol
olan gece, [gün ve ay]lardır. Kazançlı mevsimleri ihmâl eden tüccâr,
bir kâr sağlayamadığı gibi, mübârek gece, [gün ve ay]ları gafletle
geçiren âhiret yolcusu da maksada ulaşamaz.”
Allahü
teâlâ, bütün nimetlerinin en üstünü, en kıymetlisi olarak, doğru yolu, seâdet
ve kurtuluş yolunu gösteriyor. Yoldan sapmamak ve Cennet’e girmek için teşvîk
buyuruyor. Cennet’teki sonsuz nimetlere, bitmez, tükenmez zevklere ve kendi
rızâsına, sevgisine kavuşabilmemiz için, sevgili Peygamberine (sallallahü
aleyhi ve sellem) uymamızı emrediyor.
Büyük
âlim ve velîlerden İmâm-ı Rabbânî’nin ifâde ettiğine göre, Peygamber
Efendimizin gösterdiği İslâmiyet yolunda bulunabilmek ve O'nun Sünneti üzere
yaşayabilmek için; önce doğru bir şekilde îmân etmek, sonra harâmlardan
sakınmak, sonra farzları yapmak, sonra mekrûhlardan sakınmak, daha
sonra sünnet ve müstehabları yapmak lâzımdır.
Bizlere
her nimeti gönderen ve en büyük nimet olarak, Müslümân yapmakla, kendisine kul
ve Habîbi Muhammed aleyhisselâma ümmet kılmakla şereflendiren Allahü teâlâya ne
kadar hamd ve şükretsek azdır.
Mevlânâ
Hâlid-i Bağdâdî (kaddesallahü
sirrehül-azîz), “İ’tikâdnâme” isimli Farsça kitâbının
başına, İmâm-ı Rabbânî’nin (kuddise sirruh) “Mektûbât-ı
şerîfesi”nden bir mektûb koymuştur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri
o mektûbunda buyuruyor ki:
“İyice
düşünmeli ve anlamalıdır ki, herkese her ni’meti gönderen, yalnız Allahü
teâlâdır. Her şeyi var eden, ancak O’dur. Her varlığı, her ân varlıkta
durduran hep O’dur. Kullardaki üstün ve iyi sıfatlar, O’nun lutfu ve
ihsânıdır. Hayâtımız, aklımız, ilmimiz, gücümüz, görmemiz, işitmemiz,
söyliyebilmemiz, hep O’ndandır. Saymakla bitirilemeyen çeşitli
nimetleri, iyilikleri gönderen hep O’dur. İnsanları güçlüklerden, sıkıntılardan
kurtaran, duâları kabûl eden, derdleri, belâları gideren hep O’dur. Rızıkları
yaratan ve ulaştıran yalnız O’dur...” (c. III, 17. mektûb)
Yine İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî (rahmetullahi
aleyh) buyurmuştur ki: “...Allahü teâlânın ihsânı o kadar boldur
ki, günâh işleyenlerin rızıklarını kesmiyor. Günâhları örtmesi o kadar çoktur
ki, emrini dinlemeyen, yasaklarından sakınmayan azgınları, herkese rezîl ve
rüsvâ etmiyor ve nâmûs perdelerini yırtmıyor. Afvı ve merhameti o kadar çoktur
ki, cezâyı ve azâbı hak edenlere azâb vermekte acele etmiyor. Ni’metlerini,
ihsânlarını, dostlarına ve düşmânlarına saçıyor. Kimseden hiçbir şey
esirgemiyor...” [Mektûbât-ı Rabbâniyye, c. III, 17. mektûb]