Farz ibâdetlerin önemi...
08/12/2020 Salı Köşe yazarı R.A
Nâfilelerle milleti meşgûl edip farzları tehîr ettirenler veya farzları
kıldırmayanlar büyük vebâl altındadırlar.
Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Ömer’e (radıyallahü anhümâ), “Farz
olan ibâdetler ödenmeden nâfileler kabul olmaz” buyurdu. (İmâm
Ebû Yûsuf, Kitâbül-Harâc)
İsmail Hakkı Bursevî hazretleri buyuruyor ki:
Âlimler söz birliği ile bildirdiler ki, hiçbir nâfileyle farz borcu ödenmiş
olmaz. Bazı avâmın, “Nâfile, kazâ yerine geçer” demelerinin
dînde yeri yoktur. (İsmâîl Hakkı Bursevî, Rûhul-beyân, III,
127)
Büyük âlim ve velîlerden İmâm-ı Rabbânî hazretleri de buyuruyor ki:
“Farzların yanında nâfileler kıymetsizdir. Sünnetlerin farzlar yanındaki
kıymeti de, deniz yanında bir damla su gibi bile değildir. Mel’ûn şeytân,
mü’minleri aldatarak, farzları küçük gösteriyor, nâfileyi teşvîk ediyor.
Hâlbuki bir altın zekât vermek, yüz bin altın sadaka vermekten daha sevaptır.” (İmâm-ı
Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbânî, I/29, I/260, III/17)
Dört mezhebin fıkıh bilgilerini iyi bilen Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri
de buyuruyor ki: “Yıllarca kazâ borcu olan, sünnetleri kılarken, kazâ
namazına niyet ederek kılmalıdır. Böyle niyet ederek kılmak, dört mezhepte de
lâzımdır.”
“Sünnet yerine kazâ kılan, sünneti terk etmiş olmaz.” (Eşbâh)
“Hiç kazâsı olmayanın da kazâ namazı kılması câizdir.” (Reddül-muhtâr,
Fetâvâ-yı Hindiyye)
İbn-i Teymiye, “Özürlü ve özürsüz terk edilen namazları kazâ etmek
gerekmez” diyor. (İbn-i Teymiye, Mecmûul-Fetâvâ, 12/106)
Fakat İbni Teymiye’nin sözü dinde senet değildir. Zâten birçok yanlış
inancı yüzünden İslâm mahkemeleri onu hapse mahkûm etmiştir. “Vaktinde
kılınmayan namazları kazâ etmek gerekmez” demek, dîni yıkmak olur. O zaman
kimse namaz kılmaz, zekât vermez, hacca gitmez, oruç tutmaz, sonunda da, “Tevbe
edince oluyormuş” der.
İbn-i Teymiye ve bazı Selefîler, “Vaktinde kılınmayan namazları kazâ
etmek gerekmez, tevbe etmek yeterli olur” diyorlar. Hâlbuki namazları
vaktinde kılmak farz olduğu gibi, vaktinde kılınmayanı kazâ etmenin de farz
olduğu, bütün fıkıh kitaplarında bildirilmiştir.
Allahü teâlâ, “Bana farzla yaklaşılır”, Resûlü de “Kazâ
borcu olanın nâfilesi kabûl olmaz” buyururken, âlimler de, “Kazâsı
olanın, sünnet ve nâfile kılması ahmaklıktır”, “Sünnetler farzın yanında
denizde damla değildir” derlerken, bir özürle kaçırılan
namazla kasten kılınmayan namazı aynı zanneden câhiller, Allahü
teâlânın emri olan farzı bıraktırıp, Duhâ, Tehıyyetül-Mescid, Tesbîh,
Teheccüd namazı gibi nâfileleri kıldırmaya çalışıyorlar. Bir kimse,
ömründe bu nâfileleri hiç kılmasa, âhirette cezâ verilmez, ama sevaplarından
mahrum kalırlar. Fakat bir farzı terk etmenin cezâsı çok büyüktür.
“Düşmân karşısında, bir farz namazı kılmak mümkün iken, terk etmek, yedi
yüz büyük günâha bedeldir.” (Câmiu'l-fetâvâ)
Bu fetvâ da gösteriyor ki: Nâfilelerle milleti meşgûl edip farzları tehîr ettirenler veya farzları kıldırmayanlar büyük vebâl altındadırlar.