Müminin neşesi yüzünde kederi kalbindedir...
12/11/2021 Cuma Köşe yazarı A.D
Birini üzünce,
sabahlara kadar ibadet edip gözyaşı döksek, o hakkını helâl edip razı olmadığı
müddetçe hiç faydası olmaz.
İnsanları sevindirmek
güzel bir haslet. Bir mümini sevindirenden, Allahü teâlâ razı
olur... Cenâb-ı Peygamber "aleyhissalâtü vesselam" buyuruyor
ki: (Allahü teâlânın seçilmiş bazı kulları vardır. Onlar hep neşelidir.
Cenâb-ı Hakkın rahmetini, merhametini, affını düşündükçe hep neşeli dururlar.
Fakat onların kalpleri ve içleri, mahşeri düşündükleri zaman, kabri
düşündükleri zaman, Cehennemi düşündükleri zaman kan ağlar.)
Büyük İslam âlimi
Hüseyin Hilmi Işık "kuddîse sirrûh" buyurdu ki:
"Peygamber
Efendimiz (Müminin neşesi yüzünde, kederi kalbindedir) buyurdular
kardeşim. Hiç kimseyi üzmeye, hiç kimsenin hakkı yoktur. Çünkü Allahın
kullarının sevgiye, sevindirilmeye ihtiyacı var... Bir mümin bir kimseyi
sevindirse, annesini, babasını, arkadaşını, komşusunu, arkadaşını sevindirse,
birine bir neşe verse, bundan cenâb-ı Hak râzı olur... Eğer o cenâb-ı Hakkın
rızası, gökten yere bir ampul olarak inmiş olsa, onun nûrundan güneş
kararır..."
Mübarek bir zattan,
ağır bir hasta için dua istemişler. O zat, nesi varsa çıkarıp, "Bunları
falanca yerdeki şu fakire verin!" demiş. Fakir, buna çok sevinmiş. O
zata niye böyle yaptığı sorulunca, "Allahü teâlânın bir kulunu
sevindirirsek, Rabbimiz de duamızı kabul eder" buyurmuştur...
Yine bir mübarek zatın, çok sevdiği bir arkadaşı hastalanmış. Bu zata,
"Bana dua etsin" diye haber göndermiş. O zat da, "Bir koyun
kessin, fakirlere dağıtıp sevindirsin. Yapacağımız duanın kabul olması için,
birinin sevindirilmesi lazım" buyurmuş.
Birini üzünce, sabahlara kadar ibadet edip gözyaşı döksek, o hakkını helâl edip
razı olmadığı müddetçe hiç faydası olmaz. Onun için, kalb kırmaktan çok
sakınmalıdır.
***
Bir beldede salih bir
Müslüman varmış. Hiç kızdığını ve ağzından kötü söz çıktığını gören olmamış.
Üstelik kendisine kötü davranana, kötü söyleyene iyilik eder, hediye verirmiş.
Sebebini araştırmışlar, bir neticeye varamayınca, hanımına sormaya karar
vermişler. Gidip sormuşlar:
-Sizin efendi hiç kızmaz mı?
-Kızmaz olur mu hiç, hem de nasıl kızar.
-Kızınca bağırıp çağırmaz mı?
-Bağırıp çağırmaz, ama kızdığını biz anlarız. Kızınca bize mutlaka bir şey
verir, mesela baklava getirir veya para verir. Altın verince, daha çok
kızdığını anlarız...
Daha sonra, o zatı bulup bu işin hikmetini sormuşlar. Buyurmuş ki:
-Öfkelenince, din kardeşimi karşımda düşünürüm. Öfkeli nefsim, (Haydi
başla, şuna haddini bildir!) der. Nefsime, (Allah’tan kork! Sen
Allah’ın düşmanısın, böyle bir düşmanı din kardeşime tercih etmem) derim. Hattâ
zengin olması, refah içinde yaşaması için din kardeşime dua eder, hediyeler
veririm...