Tevekkül, kalpte hâsıl olan bir hâldir...
15/08/2020 Cumartesi Köşe yazarı A.D
Tevekkül etmek, sebeplere yapışmak, fakat sebeplere değil, sebepleri
yaratana yani Allahü teâlâ güvenmek demektir...
Cenâb-ı Hakk'a yaklaşanların geçtiği makâmlardan biri de, tevekküldür ve
derecesi ve fazîleti çok büyüktür... Allahü teâlâ, herkese, tevekkülü
emreylemiştir. (Tevekkül îmânın şartıdır) meâlindeki âyet-i
kerîme, bu emirlerden biridir. Sûre-i Mâidede, 23. âyet-i kerîmede, (Eğer
îmânınız varsa, Allahü teâlâya tevekkül ediniz!) sûre-i Zümerde,
36. âyet-i kerîmede, (Allahü teâlâ, kuluna kâfi değil
midir?) meâllerinde daha nice âyet-i kerîme vardır.
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyuruyor ki: (Ümmetimden
bir kısmını, bana gösterdiler. Dağları, sahrâları doldurmuşlardı. Böyle çok
olduklarına şaştım ve sevindim. Sevindin mi, dediler, evet dedim. Bunlardan
ancak yetmiş bin adedi hesapsız Cennete girer dediler. Bunlar hangileridir diye
sordum. İşlerine sihir, büyü, dağlamak, fal karıştırmayıp, Allahü teâlâdan
başkasına, tevekkül ve itimat etmeyenlerdir buyuruldu.) Dinleyenler
arasında Hazreti Ukâşe de “radıyallahü anh” vardı. Hemen ayağa kalkıp,
"Yâ Resûlallah! Duâ buyur da, onlardan olayım" deyince, (Yâ
Rabbî! Bunu onlardan eyle!) dedi. Bir kimse daha kalkıp, aynı
duâyı isteyince, (Ukâşe senden çabuk davrandı) buyurdu...
***
Tevekkül, kalpte hâsıl olan bir hâldir. Tevhîde ve Allahü teâlânın lütuf ve
ihsânının pek çok olduğuna îmân etmekle hâsıl olur. Bu hâl, kalbin vekîle
itimat etmesi, güvenmesi ve Ona inanması ve Onun ile rahat etmesidir.
Böyle bir insan, dünyâ malına gönül bağlamaz. Dünyâ işlerinin bozulmasından
üzülmez. Allahü teâlânın, rızkı göndereceğine güvenir. "Rızık takdîr
edilmiş, ayrılmıştır, vakti gelince bana yetişir" der...
Bir kimse, âlemlerin sâhibinin, her şeyi nizâm ve kemâl üzere yarattığını
anlarsa, Hûd sûresi 6. âyet-i kerîmesi olan, (Allahü teâlânın
rızık vermediği, yer yüzünde bir mahlûk yoktur) meâlini pek kolay
görür ve kimseyi aç bırakmadığını bilir. Açlıktan öldürdüğü pek az kimse varsa
da, onlara hayırlı olduğu için öldürmüştür. Yoksa, çalışmadıkları için değil.
Hasen-i Basrî “rahmetullahi teâlâ aleyh” bu inceliği açık gördüğü için
buyurdu ki: "Basra ehâlisinin hepsi, benim çocuğum olsa ve bir buğday
tânesi bir dînâr olsa, hiç sıkıntı çekmem!"
Herem bin Hayyân, Veysel Karânî hazretlerine "Nerede
yerleşeyim?" diye sorunca o mübarek de "Sen Şâm'a
git" buyurdu. "Acaba Şâm'da geçim şartları
nasıldır?" deyince, Veysel Karânî hazretleri "Rızıklarından
şüphe eden kalplere yazıklar olsun! Bunlara, nasîhat
fayda etmez!" buyurdu.
O hâlde, tevekkül etmek, sebeplere yapışmak, fakat sebeplere değil, sebepleri yaratana güvenmek demektir...