Rabbimizin bize olan sevgisi...
20/02/2025 Perşembe Köşe yazarı S.A
Cenâb-ı Hak bizi sevmeseydi, hayırlı işlere samimi bir şekilde niyet
edersek onu yapmış olmak gibi kabul buyurmazdı. Günahlara ise niyet etsek bile,
yapmayıncaya kadar bize günah yazılmaz.
Hadis-i kudside Rabbimizin bizi annemizden daha çok
sevdiği bildirilmektedir. Süfyan-ı Sevri rahimehullah, bir hastayı ziyarete
gider. Hasta çok genç, ama hastalığı ağır, son demlerini yaşamaktadır...
Annesi ve babası baş ucunda ağlıyorlar. Süfyan hazretleri
onlara der ki: "Hiç ağlamayın. Oğlunuz öyle birinin huzuruna
gidiyor ki, ona ikinizden daha çok şefkatlidir..."
Rabbimizin, bizi çok sevdiğinin sayılamayacak kadar
alametleri vardır.
1- Bizi yarattı... Yaratmayabilirdi. Yaratmasaydı hiç
kimse bizim niçin yaratılmadığımızın hesabını soramazdı.
2- İnsan olarak yarattı. Dileseydi hayvan olarak,
böcek olarak, akrep ve yılan olarak da yaratabilirdi.
İnsan, yaratılmışların en kıymetlisidir. Yerde ve
gökte ne varsa hepsi bize hizmet ediyorlar... Güneş, bizim için doğuyor,
bizim için batıyor. Bulutlar bizim için toplanıyor, bize yağmur
yağdırıyor... Ağaçlar, bizim için çiçek açıyor, meyve veriyor, çamurlu su
içtikleri hâlde bize bu kadar tatlı ve güzel meyveler hediye
ediyorlar... Hayvanlar, bizim için otluyor, et ve süt meydana geliyor bize
ikram ediyorlar...
3- Yaptığımız ibadetlerin karşılığını bize verilen
nimetlerle, peşin olarak almış bulunmaktayız. Buna rağmen sevaplarımızı en az
bire on ve daha fazla veriyor.
Bizi sevmeseydi, hayırlı işlere samimi bir şekilde
niyet edersek onu yapmış olmak gibi kabul buyurmazdı. Günahlara ise niyet etsek
bile, yapmayıncaya kadar bize günah yazılmaz. Bunlar hep büyük nimetlerdir.
Günahlarımız, ne kadar çok olursa olsun, pişman olur
Rabbimizden af dilersek tevbenin şartlarını yerine getirirsek, hiç günah
işlememiş gibi oluruz.
Dünya nimetleri ne kadar çok olursa olsun fânidir,
kısadır, geçicidir. İnsanoğlu bu nimetlere doyamadan ayrılıyor. Dünya nimetlerinde
sade lezzet de yoktur. Hem dişim olsun, hem ağrımasın deseniz olmaz. Bunun için
bizi çok seven Rabbimiz, dünya nimetlerini ve saadetini bize az görüyor.
Ebedî saadete kavuşmamızı istiyor. Sonsuz saadete kavuşabilmemiz için
bizlere davetiye çıkarıyor. Peygamberleri vasıtası ile bu nimeti nasıl elde
edebileceğimizi bildiriyor ve yollarını gösteriyor.
Dünyanın, kendisi fâni olduğu için saadeti de fânidir.
Yaşadığımız dünya, ebedî saadet yeri olamaz. Buradan ayrılacağız, başka
bir âleme gideceğiz. İbni Abdi Rabbih bir gün Mekhul-i Dimişki'ye sorar:
"Cennete girmeyi seviyor musun?"
O da "Elbette, kim sevmez ki?" diye cevap
verir.
Bunun üzerine ona der ki: "Öyleyse ölümü de
seveceksin! Çünkü insan ölmeden cennete giremez. Cennetin yolu oradan geçer..."
Bir insanın en büyük gayesi ve önemli emeli güzel bir
ölümle dünyadan ayrılmasıdır. Bunun içindir ki büyükler, hep hüsnü hatîmeye çok
dua etmişlerdir. Hatim dualarında da çok duyarız "Ya Rabbi son nefesimizi
Kelime-i şehâdet getirerek vermemizi nasip eyle" diye.
İnsan çoğunlukla nasıl yaşarsa öyle
ölür. Nasıl da ölürse, öyle harşolunur. Bunun için güzel yaşamalıyız.
