Veren de O, alan da...
21/07/2020 Salı Köşe yazarı A.U
Bandırma'da yaşayan velîlerden Kerpiçli Dede’nin küçük oğlu
hastalandı bir gün.
İsmi Necati idi.
Günden güne ağırlaştı!
Bir gün Kerpiçli Dede dergâhtayken, küçük Necati rûhunu
teslim eti.
Ailesi telâşa kapıldılar!
Zîra bu haberi, babasına nasıl söyleyeceklerdi?
Biri üstlendi bu vazîfeyi.
Ve koştu dergâha.
O esnâda mübârek zât, tatlı tatlı sohbet ediyor, ölümden bahsediyordu hem
de.
Haberci girdi içeri.
Kerpiçli Dede baktı ona:
“Hoş geldin kardeşim.”
“Hoş bulduk hocam.”
“Ne o, bir haber mi var?”
“Evet hocam.”
“Hayırdır, ne oldu?”
“Şeyy, hocam…”
“Söyle kardeşim, ne var?”
“Efendim, şeyy…”
“Hâ anladım. Necati vefat etti diyeceksin.”
“Ee, evet hocam.”
Büyük velî, (innâ lillah) okudu.
Ve cemaate dönüp;
“Ee, ne yapalım. Hepimizin âkıbeti bu. Hepimiz öleceğiz. Allah hepimize,
son nefeste îmân selâmeti versin" buyurdu.
Sonra kalkıp, eve gitti.
Oğlunu bizzat kendi yıkadı.
Namazını kıldırdı.
Ve defnetti kabrine.
Gözyaşları toprağı ıslattı.
Ancak râzıydı Rabbinin işinden.
İsyan etmedi.
Çünkü bu evlât nîmetini veren de O idi, alan da...