Allahü teâlâya yakınlığı namazda aramalıdır...
27/10/2022 Perşembe Köşe yazarı V.T
Kur’ân-ı kerîmde buyuruldu ki:
“Kusursuz kılınan bir namaz, insanı pis, çirkin işleri işlemekten korur.”
Zübeyr bin Ahmed hazretleri hadîs, kırâat ve Şafiî mezhebi fıkıh
âlimlerindendir. Basra’da doğup büyüdü. İlim tahsili için Bağdâd’a gitti.
Birçok âlimden ilim alıp, hadîs, fıkıh ve kırâat ilimlerinde yüksek derecelere
kavuştu. Şafiî mezhebinin hükümlerini bildiren “el-Kâfi” adındaki fıkıh kitabı
meşhûrdur. 317 (m. 929) senesinde vefât etti.
Bu mübarek zatk buyurdu ki:
Kur’ân-ı kerîmin Fussilet sûresi 33. “İnsanları Allaha davet
edip iyi iş ve hareketlerde bulunan ve: Ben gerçek Müslümanlardanım diyen
kimseden daha güzel sözlü kim var!” âyet-i kerîmesini tefsîr ederken, Allaha
davet eden güzel sözün, ezan olduğunu açıklamaktadır. “Amel-i sahîh”in, yani
yararlı işin de, namaz olduğunu bildirmektedir. Namazın büyüklüğü, onu herkese
haber vermek için seçilmiş olan ezan kelimelerinin büyüklüğünden anlaşılmaktadır.
Ebû Abdullah ez-Zübeyrî ve diğer İslâm âlimleri, a’mal-i sâlihanın, en
üstününün namaz olduğunu şöyle açıklamaktadırlar:
Namaz; İslâmın beş rüknünden biri olup, dînin direğidir. İslâmın
beş temelini, bir kimse hakkı ile, kusursuz yaparsa, Cehennemden kurtulması
kuvvetle umulur. Çünkü bunlar, aslında sâlihler olup, insanı günahlardan ve
çirkin şeyleri yapmaktan korur. Nitekim Allahü teâlâ, Ankebût sûresi
kırkbeşinci (45) âyetinde “Kusursuz kılınan bir namaz, insanı pis, çirkin
işleri işlemekten korur” buyurmaktadır. Bir insana, İslâmın beş şartını yerine
getirmek nasip olursa nimetlerin şükrünü yapmış olur. Şükrü yapınca, Cehennem
azâbından kurtulmuş olur. Çünkü Allahü teâlâ, Nisa sûresi, yüzkırkaltıncı (146)
âyetinde, “Îmân eder ve şükrederseniz, azap yapmam” buyuruyor. O hâlde, İslâmın
beş şartını yerine getirmeye, can ve gönülden çalışmalıdır.
Bedenle yapılacakların en mühimi namazdır ki, dînin direğidir. Namazın edeblerinden bir edebi kaçırmayarak kılmaya gayret etmelidir. Namaza dururken, “Allahü ekber” demek; Allahü teâlânın, hiçbir mahlûkunun ibadetine muhtaç olmadığını, her bakımdan hiçbir şeye ihtiyâcı olmadığını, insanların namazlarının ona faydası olmıyacağını bildirmektedir. Namaz içindeki tekbirler ise, Allahü teâlâya karşı yakışır bir ibadet yapmaya liyakat ve gücümüz olmadığını gösterir. Namaz, mü’minin mi’râcı olduğu için, namazın sonunda, Peygamber efendimizin (aleyhisselâm) mi’râc gecesinde söylemekle şereflendiği kelimeleri “Ettehiyyatü’yü okumak emrolundu. O hâlde namaz kılan bir kimse, namazı kendine mi’râc yapmalı, Allahü teâlâya yakınlığının nihâyetini namazda aramalıdır.