Her saatimizin kıymetini bilelim ve değerlendirelim
31/12/2020 Perşembe Köşe yazarı S.A
Hatalarımızı tesbit etmeliyiz, onları bir daha hiç yapmamaya veya daha az
yapmaya şartlanmalıyız. Yeni yıl böyle kutlanır.
Bugün, Milâdi takvime göre 2020 yılının son
günündeyiz. Ömrümüzden bir sene daha gitti. Kabir hayatına biraz
daha yaklaştık... Yaşadığımız ve yaşayacağımız üç hayatımız vardır:
Bir dünya hayatı, iki kabir hayatı, üç ahiret
hayatı... Bu üç hayatın en kısa olanı halen yaşamakta olduğumuz, daha
ne kadar yaşayacağımızın belli olmadığı dünya hayatıdır. En kıymetli olanı da
budur. Çünkü üç hayatımızı buradan kazanmak zorundayız. Bunun için geride
bıraktığımız bir senenin değil her saatimizin kıymetini bilmeli ve en iyi bir
şekilde değerlendirmeliyiz...
Bu yeni senenin farkı sadece duvardaki takvimi değiştirmek olmamalıdır.
Geride bıraktığımız ve bir daha ele geçiremeyeceğimiz altın değerindeki bir
yılımızın muhasebesini yapmalıyız... Geçtiğimiz yılda iyi ve yararlı
işler yaptıysak onları bu yeni yılda artırmalıyız. "Nasıl daha başarılı
olabilirim, nasıl daha çok güzelliklere imza atabilirim?" düşüncesi bizde
hakim olmalıdır.
Hatalarımızı da tesbit etmeliyiz, onları bir daha hiç yapmamaya veya daha
az yapmaya şartlanmalıyız. Yeni yıl böyle kutlanır. Yoksa içki içmek, çam
devirmek, evleri "Noel Ağacı" ile süslemek
çılgınlıktan başka bir şey değildir. Hristiyanların bu tutumunu elbette
yadırgamıyoruz. Her toplum, kendi dinine ve töresine göre yaşar ve yaşamayı
sever. Bunun için de onların; kendi takvimlerine göre, kendi mukaddes
bildikleri günleri, gönüllerince değerlendirmelerini normaldir. Bizim
yadırgadığımız husus başkadır. Biz, bir taraftan Müslüman olduğunu söyleyip,
diğer taraftan Hristiyanlar gibi Noel kutlayan kimsenin varlığına şaşarız!..
Her yıl, aralık ayının son haftasında, bizimle aynı adı taşıyan birçok
insanın, çocuklarının ellerinden tutarak, çarşıda pazarda çam ağacı
aradığını, "Noel Baba"lı kartpostallar satın aldığını,
irili ufaklı hediye paketleri hazırladığını üzülerek görüyoruz... Hele
içki tüketimi...
Kendi inançlarının gerektirdiklerini bırakıp, kendi örf ve âdetlerini terk
eden bir topluluk kendisine olan güvenini kaybeder. Taklidine çalıştığı
insanları kutsal kabul eder.
Bir adam çocuğuna dese ki: "Bak yavrum! Şu çocuk nasıl giyiniyorsa sen
de öyle giyin, nasıl yemek yiyorsa sen de öyle ye, o ne yapıyorsa sen de
aynısını yapmaya çalış!" Bunları duyan çocuk şöyle
düşünür: Onlara benzemez isek hiçbir değerimiz olamaz!..
Şimdi söyleyin Allah aşkına! Bu çocukta kendine güven diye bir şey kalır mı? Dâima kendini bir "hiç" olarak görür, taklit ettiklerini ise üstün ve kutsal kabul eder. Bu da, bir milletin örf ve âdetleriyle beraber erimesi ve yok olması demektir. Bir millet için bundan daha büyük bir zarar, daha korkunç bir tehlike olabilir mi?!.