"Ne yaparsam, beni tâkip edin!"
02/12/2022 Cuma Köşe yazarı A.U
İmâm-ı âzam Ebû Hanîfe hazretleri
zamânında bir kimse vardı ki, Hazret-i İmâma haset ediyordu.
Hattâ düşmanlık besliyordu.
Bir bahçesi vardı nehir kenârında.
Bir gün bu bahçede ziyâfet tertip edip, Hazret-i İmâmı,
talebesiyle birlikte yemeğe dâvet etti.
Hazret-i İmâm kabul etti bu teklîfi.
Ancak talebesine;
“Ben
yemek yemezsem siz de yemeyin. Ne yaparsam beni tâkip edin” buyurdu.
Ve geldiler dâvet yerine.
Adam, güler yüzle karşıladı.
Yer gösterdi her birine.
Ancak Hazret-i İmâm;
“Önce
ellerimizi yıkayalım!” buyurdu.
Ve akarsuya doğru yürüdü.
Talebeler de arkasından gittiler.
Gençler, tahmîn etmişlerdi ters bir şeylerin olacağını.
İçlerinden;
“Bakalım
bu işte ne hikmet var?” diyorlardı.
Velhâsıl ellerini yıkadılar.
Ve geri döndüler.
O esnâda bir kediyi gördüler.
Kıvranıp duruyordu.
Meğer o yemekten yemiş.
Ama zehirliymiş yemek.
Yemeden geri döndüler...
● ● ●
Bir gün de hazret-i İmâma;
“Bir mümin için en kötü hâl nedir efendim?” diye sordular.
Hazret-i İmâm, cevâben;
“Yanına
râhat gidilmemesidir” buyurdu.
Ve daha açıklayıp;
“Yâni bir kişi, bir arkadaşının yanına, korkarak, çekinerek gidiyorsa, bu hâl, o kimse için çok tehlikelidir. Zîrâ böyle olanların son nefesinden korkulur!” buyurdu.