Tefsîr için hangi ilimler lazım?
04/01/2021 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Tefsîr işi, herkesin yapabileceği, dîn ilimlerinde ihtisâsı olmayan
kişilerin cesâret ve cür’et edebilecekleri bir iş değildir.
Önce bir husûsun altını kalın çizgilerle çizmek lâzım:
Gâyet bedîhî, son derece açık bir husûstur ki, herhangi bir hukûkî
mevzûda, bir avukat, hukûk müşâviri, savcı, hâkim gibi
hukûk tahsîli yapmış bir hukûkçuya ihtiyâcımız oluyor mu, olmuyor
mu? Lüzûm ettiğinde Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesine
mürâcaat gerekiyor mu, gerekmiyor mu? Bakın suâlim çok net.
Yine herhangi bir tıbbî konuda, bir hemşire, sağlık
memûru, eczâcı, doktor, tıp tahsîli yapmış bir tıp adamına ihtiyâcımız var
mı, yok mu? Herhangi bir hastalığımız konusunda, yoldan geçen herhangi bir
kişiden bilgi alıyor muyuz? Yoksa mütehassıs bir tabîb, hattâ bir tıp
doçenti, bir tıp profesörü bulalım demiyor muyuz?
Farz-ı muhâl ben (kendimden misâl vereyim de başkaları alınmasın), tıp
tahsîlim olmadığı hâlde, akademisyenliğime güvenerek, hem de profesörüm
diyerek, bir hastayı ameliyât etmeye kalksam, o hastanın hâli ne
olur? Şüphe yok ki, öbür âlemi boylar!.. Atalarımız ne demişler? “Yarım
doktor cândan, yarım dülger mâldan, yarım hoca da dînden eder” demişlerdir.
Şimdi işin ehli olan veya olmayan herkes, Kur’ân-ı kerîm meâli
yazma ve tefsîr yapma yarışına girdiler. Hâlbuki bu kişiler, Bedrüddîn
Zerkeşî’nin “el-Burhân fî Ulûmil-Kur’ân” (4 cild) ve yüzlerce
eser yazmış, büyük âlim, İmâm Suyûtî’nin “el-İtkân fî ulûmil-Kur’ân” (2
cild) isimli eserleri başta olmak üzere, “Ulûmul-Kur’ân” ve “Usûl-i
Tefsir” konusunda yazılmış, Arapça ve Türkçe eserlere baksalar, tefsîr
işinin ne kadar ciddî bir iş olduğunu anlarlar. Elektrik işinden anlamayan bir
kimse, kablolar arasında gelişigüzel dolaşırken bir kısa devre yapıp kömür
olabilir. Bu iş de öyle tehlikelidir. Yüzme bilmeyenin okyanusa dalmasına
benzer.
Tefsîr işi gelişigüzel, herkesin yapabileceği, dîn ilimlerinde
ihtisâsı olmayan kişilerin cesâret ve cür’et edebilecekleri bir iş
değildir. Kur’ân-ı kerîmi tefsîr için, sâdece Arabî bilmek de kâfi
değildir; pekçok ilmi bilmek lâzımdır. Meselâ Beyrût’ta, ana dili
Arapça olan papazlar vardır; bunlar Kur’ân-ı kerîmi tefsîr edebilirler mi?
Burada mevzû-i bahis olan, Allahü teâlânın mucize kelâmı olan Kur’ân-ı
kerîmdir; murâd-ı İlâhîdir. Tefsîr ve meâlde, herhangi bir sûre-i celîlede, bir
âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hakk’ın ne kasdettiği ortaya konulmaya çalışılıyor. Bu,
alelâde insanların yapacakları bir iş olabilir mi?
Herkesçe bilindiği gibi Hukûk Sistemlerinde,
"Anayasa"ları açıklayan kânûnlar, tüzükler, yönetmelikler, tamîmler,
teblîğler ve talîmât vardır.
Anayasadan sonra yazılanları bir tarafa atıp "ben, sâdece
Anayasaya bakarım" denilemeyeceği gibi, "ben, sâdece
Kur'ân-ı kerîme bakarım, diğer dînî delîllere sırt çeviririm" de
denilemez.
[Bu konudaki merhaleleri, inşâallah yarınki makâlemizde zikredelim.]