"Ağlayıp sızlamak, derdi belâyı geri çevirmez!.."
05/09/2024 Perşembe Köşe yazarı V.T
"Bir musîbet geldiğinde feryâd ü figân eden kimse, Allahü teâlâya
karşı gelmiş olur!"
Abdürrahmân Şebrîsî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. On beşinci asırda yaşamıştır. Hayâtı hakkında fazla bilgi yoktur. Âlim, sâlih, verâ sâhibi bir zât idi. Çok kerâmetleri görüldü.
Şöyle anlatılır: Ebü'l-Feth Şemsüddîn Muhammed Müzzî
İskenderî anne karnında iken, babası Bedrüddîn Avfî, Allahü teâlânın sevgili
kulu Abdürrahmân Şebrîsî'ye gelip, onun için duâ istedi. O da; "Merak
etmeyin, hanımınız iki çocuk dünyâya getirecek, birisi yedi gün kadar yaşayıp
vefât edecek. Onun için sabrediniz. Diğeri ise uzun seneler yaşayacak. İsmini
Ebü'l-Feth koyunuz. Allahü teâlâ ona çok hayır kapıları açacak" buyurdu.
Abdürrahmân Şebrîsî'nin dedikleri aynen çıktı...
Çocuğun babası kırk gün sonra bir ziyafet hazırladı.
Abdürrahmân Şebrîsî ve talebelerini dâvet etti. Yemeğe başka sâlih kimseleri de
çağırdı. Sofrayı hazırlayıp önlerine getirdi. Abdürrahmân Şebrîsî sofradan bir
hurma tânesi alıp onu ezdi. Biraz bal ile karıştırıp duâ etti. Talebeleri de
duâ ettiler. Bu yiyecekten çocuğa yedirdi. Yedi defâ Fâtiha'yı okudu. Çocuğu
babasına verip buyurdu ki: "Bu yiyeceğin kalanını çocuğun annesine ver.
Bundan yesin. Vefât eden yavrunuzun rûhunun da Arş tarafında döndüğünü
görüyorum. Onun için de üzülmeyiniz" buyurdu.
Abdürrahmân Şebrîsî, bir gün Ebü'l-Feth'e;
"Yatsı namazında benim yanıma gel" buyurdu. O da gelip berâberce
yatsı namazını kıldılar. Sonra da Kasyun Dağı eteğine gelip dağa tırmandılar.
Tepesine çıktılar. O zaman Abdürrahmân Şebrîsî, Ebü'l-Feth'e dönüp buyurdu ki:
"Aşağıda yanan meş'alelere bak, onları iyice say, unutma!" Daha sonra
da Berze köyüne geldiler. Orada Abdürrahmân Şebrîsî Ebü'l-Feth'e; "Dağda
kaç meş'ale saydın?" diye sordu. O da; "Sekiz yüz" deyince;
"Bu yerler, oralarda medfun olan enbiyâ makamlarıdır" buyurdu.
Sohbetlerinde buyurdu ki: “Bir musîbet geldiğinde
feryâd ü figân eden kimse, Allahü teâlâya karşı gelmiş olur. Ağlayıp, sızlamak,
belâ ve musîbeti geri çevirmediği gibi, insanın sabredenlere verilen sevap ve
mükâfâttan da mahrum olmasına sebep olur.”
“Bir kimsenin yanında mübârek bir zâtın iyilik ve
güzel hâlleri anlatılır da, o kimse bundan zevk duymaz ve o mübârek zâta karşı
kalbinde muhabbet hâsıl olmazsa, bilsin ki kendisi kötü kimsedir.”
“Sıkıntının mükâfâtını bilen, ondan
kurtulmaya heves etmez.”