İnsan hayatının dört safhası vardır...

15/07/2019 Pazartesi Köşe yazarı R.A

Bazı yetkililer ve pekçok sayıda vatandaş Türk milletinin millî ve manevî değerleri ile toplumun mihenk taşı olan âile kurumunu savunmuşlardır.

 

 

Temmuz ayının başlarında, gazetelerde, radyo ve televizyonlarda, ayrıca sosyal medya hesaplarında mühim bir haber vardı. Bu haberlere göre bir grup, Taksim’de yürüyüş yapmak istemiş, fakat İstanbul Valiliği onlara izin vermemiş, buna rağmen o kişiler toplanıp kanunsuz yürüyüş yapmak istemişler, birtakım sloganlar atmışlar, ama polis de onlara müdâhale etmiş. Fakat aynı gün, burada isimlerini vermeyeceğimiz bazı belediyeler, resmî Twitter hesaplarından onlara destek açıklamalarında bulunmuşlardır.

Buna karşı tepkiler çığ gibi büyümüş, birçok bakan, milletvekili, belediye başkanı, sivil toplum kuruluşu, diğer bazı yetkililer ve pekçok sayıda vatandaş açıklamalar yaparak, Türk milletinin millî ve manevî değerleri ile toplumun mihenk taşı olan âile kurumunu savunmuşlardır.

Özet olarak ifâde edecek olursak, yapılan açıklamalarda, “âilenin, dünümüz, bugünümüz ve yarınımız olduğu; toplumumuzun yapısını korumanın ancak millî ve manevî değerlerimizi bizden sonraki nesillere aktarmak ile mümkün olacağı; insana huzur, mutluluk, güç ve güven veren sağlıklı bir âile yapısının toplumumuz için elzem olduğu; âile bütünlüğümüzü tehdit eden her türlü hastalıklı davranıştan neslimizi korumanın en öncelikli görevimiz olduğu” vurgulanmıştır. Yine “Güçlü âile ile, güçlü toplum ve güçlü Türkiye” meydana geleceğinin, “Bizi biz yapan, bizi Türk milleti yapan değerleri hiçe sayarak kendi toplumuna yabancılaşmanın akıl işi olmadığı”nın altı çizilmiştir.

Biz de, bu münasebetle, inşallah, bugün ve yarınki makâlelerimizde, hattâ önümüzdeki 2 hafta da, habere konu olan husus yani Allahü teâlânın, Kur’ân-ı kerîmde “habîs=pis, çirkin iştir” buyurduğu bir fiil olan “eş cinsellik=livâta=homoseksüellik” üzerinde durmak istiyoruz...

Ama esas konumuza girmeden önce, bir mukaddime olmak üzere, lüzûmlu gördüğümüz birkaç noktayı vurgulayalım:

Dünyâya gönderilen ilk insan, aynı zamanda ilk Peygamber kılınmış, binâenaleyh beşeriyet, başladığı andan itibâren muallimsiz, mürşidsiz, rehbersiz, öndersiz, kılavuzsuz, muktedâ bih(rol model)siz bırakılmamıştır. Buna dâir âyet-i kerîmeler vardır.

İlk Peygamber Hazret-i Âdem aleyhisselâmdan itibâren, kimisi “Ülül-azim”, kimisi “Resûl”, kimisi de “Nebî” olan binlerle Peygamber gelmiş-geçmiştir. Bütün Peygamberlerin sonuncusu Muhammed aleyhisselâmdır. Diğer Peygamberlerin bildirdikleri dînler, zamanla bozulmuştur. Şimdi saadete kavuşmak için yegâne hak dîn olan İslâmiyyeti öğrenmekten ve yaşamaktan başka çâre yoktur...

İnsanın dünyâda ve âhırette mesut olması için, Müslümân olması lâzımdır. Dünyâda mesut olmak, rahat yaşamak demektir. Âhırette mesut olmak ise, Cennete gitmek demektir...