"Kabr-i saâdete yüzümü sürmek istiyorum...”
17/07/2024 Çarşamba Köşe yazarı V.T
“Ceddim Resûlullah (aleyhisselâm) geldi. Bu dünyâdan gidelim, Cennet'e uçalım, buyuruyor”
Nizâmeddîn Efendi Osmanlı devletinde yetişen
velîlerdendir. Seyyid olup soyu Peygamber (sallallahü aleyhi ve selem)
efendimize ulaşır. Bu yüzden halk arasında “Seyyid Nizâm” diye meşhûr olmuştur.
Bağdat'ta doğdu. 1550 (H. 957) senesinde İstanbul’da vefât etti. Bağdat'ta
Kâsım Zülfikâr Mâzenderânî’nin ilim meclislerinde ve hizmetinde bulunarak
tasavvuf yolunda ilerledi. Yavuz Sultân Selim Hânın pâdişâhlığı devrinde
İstanbul’a geldi. Silivrikapı dışındaki dergâha şeyh oldu. Burada talebe
yetiştirdi... Nizâmeddîn Efendi ile berâber hacca giden bir zât şöyle
naklediyor:
Nizâmeddîn Efendi ile hacca gitmek üzere yola çıktık.
Beytullaha ulaşmamıza on günlük yol varken bana; “Oğlum aç gözünü temâşâ kıl.
Hak teâlâ Beytullah’ı bize istikbâle (karşılamaya) göndermiş. Meğer hacılar
içinde ne makbûl kullar varmış” buyurdu. Gökyüzüne nazar ettim. Olanları
gördüm. Biz yer üzerinde yürürken Beytullah da gökyüzünde
yürüyordu... Medîne-i münevverede Resûlullah (sallallahü aleyhi ve selem)
efendimizin Ravda-i mütahharasına vardık. Konaklamak için çadırlarımızı kurduk.
Nizâmeddîn Efendi abdest alıp kabr-i saâdete giderken ben de gizlice arkasına
düştüm. Hazret, Hücre-i saâdetin kapısına yapışıp inleyerek feryâd ediyor ve;
“Ey Ceddim! Huzûrunuza girmek ve bizzat kabr-i saâdete yüzümü sürmek istiyorum”
diyordu. O sırada kabr-i saâdetten; “Teâle ileyye yâ büneyye=Bana gel ey oğlum”
diye bir hitâp geldi. Hücre-i saâdetin kapısının kilidi açıldı. Kabr-i
saâdetten etrafa nûr saçıldı. Olan hâdiseleri görünce aklım başımdan gitti, bayılıp
düşmüşüm. Daha sonra Nizâmeddîn Efendinin ne yaptığını hatırlayamıyorum. Bir
müddet sonra şeyh dışarı çıkmış, beni kendinden geçmiş, perişan bir hâlde
bulmuş. Beni uyandırdı. Bana “Niçin böyle yaptın. Haberim olmadan niçin
arkamdan geldin?” diyerek azarladı ve sakın gördüğün bu hâli, kimseye söyleme!”
buyurdu. Kendisi hayatta iken bu sırrı kimseye açmadım...
Nizâmeddîn hazretleri altmış üç
yaşına geldiğinde 1550 (H.957) senesi Muharrem ayının bir Cumâ gecesinde
rahatsızlandı. Ölüm hastalığı sırasında sağ tarafına bakıp; “Ceddim Resûlullah
(aleyhisselâm) geldi. Bu dünyâdan gidelim, Cennet'e uçalım, buyuruyor”
dedi. Rûhunu teslim etmeden önce burnundan kan geldi. Ellerini kana
bulaştırarak güzel yüzlerine sürdü ve; “Allahü teâlâya hamd ve şükürler olsun ki
bugün ceddim (dedem) hazret-i Hüseyin’in âlûde hûn (kana bulaşmış) oldukları
gibi ben de öylece gidiyorum” buyurdu. “Yâ Allah” ism-i celîlini söyleyerek
rûhunu teslim etti.