Yalın ayaklı tövbekâr: Bişr-i Hâfî
15/11/2024 Cuma Köşe yazarı A.D
Zengin bir âileye mensup olan Bişr adındaki genç refah içinde
yaşıyordu... Kapısına gelen bir zat ona "kul" olduğunu hatırlattı...
Dokuzuncu asırda Horasan'ın Merv şehrinin reislerinden birinin Bişr
adında bir oğlu vardı. İtibârlı bir âileye mensup olduğundan refâh
içinde yaşıyordu...
Oyun ve eğlence âlemlerine daldığı gençlik yıllarında, bir gün kapısı
çalındı. Hizmetçi kapıyı açtığında bir adam;
-Efendine söyle! Kulluğun edebine riâyet etsin, dedi ve
çekip gitti...
Hizmetçi, duyduklarını kendisine anlattı. Bişr, yalın ayak adamın
peşinden koştu. Ona yetişerek söylediklerini tekrarlattı. O kimsenin
sözlerinden çok etkilendi ve tövbe etti. Ancak bir müddet sonra, kötü
arkadaşların tesiriyle eski hayâtına tekrar döndü...
***
Bişr, bir gün eğlence âlemlerinden sonra sarhoş ve bitkin olarak evine
dönerken, yolda üstünde "Besmele" yazılı bir kâğıt
buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öpüp, çamurlarını temizledikten sonra, güzel
kokular sürüp, evinin duvarına astı. O gece âlim ve velî bir zâta,
rüyâda;
"Git Bişr'e söyle! İsmimi temizlediği gibi onu temizlerim. İsmimi
büyük tuttuğu gibi, onu büyültürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığı gibi,
onu güzel ederim. İsmini dünyâda ve âhirette temiz ve güzel eylerim" dendi.
O zât sabah Bişr'i arayıp meyhânede buldu. Dışarı çağırdı ve ona;
-Sana Allahü teâlâdan haber vereceğim, dedi. Bişr, ağlamaya başladı
ve;
-Bana kızıyor mu, şiddetli azap mı yapacak? dedi... Rüyâyı
dinleyince arkadaşlarına;
-Ey arkadaşlarım! Beni çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda
göremeyeceksiniz, dedi. O zâtın yanında hemen tövbe etti...
O anda Bişr'in ayağında ayakkabı bulunmadığı için, hiç
ayakkabı giymedi. Sebebini soranlara, "Allahü teâlâya tövbe ettiğim zaman
yalın ayaktım. O zaman giymediğim ayakkabıyı şimdi giymeye hayâ ederim. Allahü
teâlâ Bekara sûresi yirmi ikinci âyetinde meâlen; (Biz yeryüzünü sizin
için tefriş ettik, döşedik) buyuruyor. Pâdişâhların mefrûşâtı
üzerinde ayakkabı ile yürümek edebe uymaz. Ayağım ile yer arasında bir vâsıta
olduğu hâlde onun sergisine basmayı câiz görmüyorum" derdi... O
günden sonra kendisine "yalın ayak" mânâsında "Hâfî" lakabı
verildi. Öyle büyük bir zat oldu ki; ona artık "Bişr-i Hâfî
hazretleri" diyorlardı...
***
Bişr-i Hâfi hazretleri bir gün buyurdu ki:
"Rüyamda Resulullahı gördüm, bana (Allahü teâlânın seni neden
üstün kıldığını biliyor musun?) buyurdu. Ben hayır deyince, (Sünnetime
tâbi olman, salihlere hizmet etmen, din kardeşlerine nasihat etmen, Ehl-i
beytimi ve Eshabımı sevmen sebebiyle bu dereceye kavuştun) buyurdu...