“Veren de Allahü teâlâdır, alan da..."
25/08/2022 Perşembe Köşe yazarı V.T
Sultan Selim Hân
Mısır’a girdiğinde, Cum’a namazını Ezher Câmii’nde kıldı. Hatîbe de yüz altın
bağışladı. Ancak!..
İmâm-ı
Şa’rânî hazretleri Şafiî mezhebi fıkıh âlimi ve evliyânın
büyüklerindendir. 898 (m. 1493)’de Mısır’da doğdu. 973 (m. 1565)’de aynı yerde
vefât etti. Aliyy-ül-Havvâs hazretlerinden tasavvufu öğrenerek, büyük
velîlerden oldu. Üçyüzden ziyâde eser yazdı. Zamanın kutbu olduğu bildirildi.
Pekçok kerâmetleri görüldü.
İmâm-ı
Şa’rânî hazretleri bir gece terk edilmiş ve bakımsız bırakılmış olan bir
evliyâ türbesinde uyudu. Bu türbe üzerinde bir kubbe, etrâfında da taşlar
bulunuyordu. Taşların aralarında ise, büyük yılanlar vardı. Yılanlardan
korktukları için, insanlar bu mübârek zâtı ziyâret edemezlerdi. Yılanlar,
o gece İmâm-ı Şa’rânî’nin etrâfında dolaşıp durdular. İmâm hazretleri o büyük
ve zehirli yılanları görüyor, kalbine zerre kadar bir korku getirmiyordu...
Sabahleyin, o belde
halkı İmâm-ı Şa’rânî’nin o türbede yattığını öğrendiklerinde, hayretten
donakaldılar. Huzûruna çıkıp; “Biz, yılanların korkusundan, türbenin içine
değil, etrâfına bile yaklaşamıyoruz. Siz orada nasıl yatabildiniz?” diye
sordular. Onlara buyurdu ki: “Allahü teâlâ, yılanlara beni sokmaları için ilham
etmedikçe, onlar beni sokmazlar. Yılana kudret lisânı ile; 'Git falancayı
sok!' denir. Yılan da o kimseyi, hasta yapmak veya kör etmek yahut
öldürmek için sokar. Allahü teâlânın irâdesi olmadan, yılanın bir kimseyi
sokması mümkün değildir.”
***
Osmanlı Pâdişâhı
Sultan Selim Hân Mısır’ı zaptettiği zaman, Cum’a namazını Ezher Câmii’nde
kıldı. Cum’a namazını kıldıran hatîb için yüz altın bağışladı. Bunu önceden
öğrenen hatîb, o gün Cum’a namazını kıldırma sırası kendisinde olan diğer hatîb
arkadaşından izin almıştı. Nöbetini devreden hatîb, diğer arkadaşının altınlara
kavuştuğunu görünce, söylenmeye başladı. O sırada orada bulunan İmâm-ı Şa’rânî
aralarına girip, nöbetini veren hatîbe;
-Üzülme! Allahü teâlâ
bunu sana kısmet etmemiş, dedi. O da;
-Rızkımın kesilmesine
bu arkadaşım sebep olduğu için kızıyorum, dedi. Abdülvehhâb-ı
Şa’rânî hazretleri de;
-O sebep oldu
görünüyorsa da, aslında sebep o değildir. Arkadaşın ilâhî kudretin bir
âletidir. Aleti kim hareket ettiriyorsa, hüküm onundur. Yoksa âletin değildir.
Senin böyle söylemen, sopa ile dövülüp de, sopayı vurana değil sopaya kızan
adamın hâline benziyor. Hani sen her Cum’a hutbelerinde; “Vallahi veren de
Allahü teâlâdır, alan da. Yükselten de Allahü teâlâdır, alçaltan da...” demez
miydin? Şimdi niçin bunun tersine hareket ediyorsun? deyince, o hatîb;
-Üstadım! Huccet ve isbâtlarınla beni susturdun, diyerek oradan ayrılıp gitti...