“Bu su tulumunu kaybeden kimdir?”
11/06/2021 Cuma Köşe yazarı V.T
“Ey gaybları bilen ve sahiplerine iade eden Allahım! Kaybettiğimiz şeyi
bizlere iade eyle.”
Ebû Süleymân Dârânî hazretleri İslam âlimi ve evliyanın
büyüklerindendir. Şam’ın güneyinde bulunan Daran köyünde doğdu. 205 (m. 820)’de
Şam’da vefât etti. Süfyân-ı Sevrî ve başka âlimlerden ilim öğrenip hadîs-i
şerîf dinledi. Lütuf ve ihsânı bol, çok kibar ve sevimli bir zât idi. Çok
kerametleri görüldü.
Ebû Süleymân Dârânî hazretleri, bir gün insanlara nasîhat ediyordu, ileri
gelen talebelerinden Ahmed bin Ebü’l Havarî, hocasının nasîhat ettiği meclise
gelip, “Efendim, fırın ısındı. Bugün ne pişirmemizi emredersiniz?” diye sordu.
Ebû Süleymân cevap vermedi. Talebesi aynı suâli birkaç defa tekrar edince,
talebesine “Gidip, içine oturunuz!” buyurdu. Talebe, “Hocamın her sözü
hikmetlidir. O, mademki böyle buyurdu. Onun dediği doğrudur” diyerek, gelip
fırının içine girdi. Ebû Süleymân hazretleri, sohbet bittikten sonra
etrâfındakilere “Derhal gidip, Ahmed’i fırından çıkarın!” buyurunca,
yanındakiler hayretle “O, hakîkaten dediğinizi yapmış, fırına girmiş midir?”
dediler. Ebû Süleymân hazretleri “Elbette. O söz dinler. Nefsine uymaz.
Bana muhalefet etmez” buyurdu. Oradakiler merakla fırına gelip, kapağı açtılar.
Ahmed, hakîkaten kızgın fırında oturmakta, bir kılı dahi yanmamış hâlde
beklemekteydi.
Ebû Süleymân-ı Dârânî hazretlerinin talebesi Ahmed bin Ebü’l Havarî
şöyle anlatıyor:
Bir sene hocam ile beraber hacca gidiyorduk... Yolda su tulumunu düşürmüşüm.
Su ihtiyâcımız oldu. Susuz kaldık.. Hocama dedim ki, “Efendim su tulumunu
kaybettim.” Ellerini açıp şöyle duâ etti: “Ey gaybları bilen ve sahiplerine
iade eden, dalâlette olanları hidâyete erdiren Allahım! Kaybettiğimiz şeyi
bizlere iade eyle.” Duâsını bitirir bitirmez bir kimsenin, “Bu su tulumunu
kaybeden kimdir?” diye seslendiğini duyduk. Tulumumuzu alıp yolumuza devam
ettik.
Hazreti Ebû Süleymân şöyle anlattı: “Bir gece câmide ibâdet ediyordum, içerisi çok soğuktu. Öyle ki soğuğun şiddetinden duâ ederken bir elimi koynuma sokuyor diğer elimi semâya doğru açıyordum. Bu şekilde duâ etmek, beni fevkalâde rahatlatmıştı. Uyuduğumda bir ses; “Yâ Ebâ Süleymân! Duâ için kaldırdığın eline nasibini verdik. Diğerini de kaldırsaydın ona da nasîbini verirdik” diyordu. Bunun üzerine kendi kendime, “Ne kadar soğuk olursa olsun, bir daha her iki elimi de semâya kaldırmadan duâ etmeyeceğim" diye söz verdim.