Çağ kapatıp çağ açan iki Türk hâkânı kimdir?
28/10/2019 Pazartesi Köşe yazarı R.A
“Türklerin târihi”, binlerce yıl öncesine, Hazret-i Nûh’un oğlu
Yâfes’e kadar gider. Türk târihinin 2.700 yıllık olduğu bazı kaynaklarda
yazılıdır.
Târihte 17 devlet kuran “Türklerin târihi”, binlerce yıl
öncesine, Hazret-i Nûh’un oğlu Yâfes’e kadar gider. Türk târihinin 2.700 yıllık
olduğu bazı kaynaklarda yazılıdır.
Târihçi Yılmaz Öztuna’nın da ifâde ettiği gibi, “İlk
Çağ”a son verip “Orta Çağ”ı açan, bir Türk hâkânı olan “Attila=Atilla=Atila”dır. [3
şekilde de yazanlar var.] Onun Avrupa’ya girip “Kavimler Göçü”nü
gerçekleştirmesi üzerine, “Batı Roma İmparatorluğu”, 476
yılında çökerek “Orta Çağ” başladı.
29 Mayıs 1453 yılında vukû bulan “İstanbul’un Fethi” hâdisesi
de, yalnız Türkiye’nin, Türklerin değil, dünyâ târihinin geleceğini
tayin eden bir olaydır. Zîrâ bu fetih, dünyâ târihçiliğinde, “Orta
Çağ”ın sonu ve “Yeni Çağ”ın başlangıcı sayılır. [“Yakın
Çağ” ise, 1789’da başlar. “Modern Çağ” da 1918’de başlatılabilir.]
Malum olduğu üzere, dünyâ târihinde, Peygamber Efendimizin “Asr-ı
Saâdet”i ve “Hulefâ-i Râşidîn” devirlerinden sonra, Hak ve
adâlete riâyette en üstün seviyeye yükselen Müslümân-Türk Devleti
olan “Osmânlı Devleti”, XIV. [ondördüncü] asrın başından,
XX. [yirminci] asrın ilk çeyreğine kadar hüküm süren, şerefli ve en uzun ömürlü
bir hânedânın kurduğu devlettir. Bu devleti sâdece Türkler, Müslümânlar
değil, pekçok gayr-i müslim dahî medhetmektedir.
Burada şunu belirtelim ki, İslâmiyetin, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed’e
(aleyhisselâm), 610 yılında, Mekke-i mükerreme’de Hirâ Mağarası’nda
bildirilmesi, O’nun tarafından da insanlara teblîği, 23 Hicrî senede
tamamlanmıştır.
Ne kadar enteresan bir durumdur ki, ilk âyetler “Oku” diye
başlamaktadır. Zâten ilim öğrenme, bilgi edinme vâsıtasılarının başında
da ya okuma, ya da dinleme gelmektedir.
İslâm târihinde, Peygamber Efendimiz Muhammed aleyhisselâmın ve Eshâb-ı
kirâmın Mekke-i mükerreme’den Medîne-i münevvere'ye göçü ve Hicrî
târihin başlangıcı olan “Hicret”, hem İslâm târihinin, hem de cihân târihinin
en mühim hâdiselerinin başlarında gelir.
“Hicret”, lügatte (sözlükte) göç etmek, bir memleketten başka bir memlekete gitmek
manasınadır. Hemen hemen bütün Peygamberler, dînin emirlerini yerine
getirmek ve yaymak için hicret etmişlerdir. Bunlardan Lût, Mûsâ, İbrâhim ve Îsâ
(aleyhimüsselâm)ın hicretleri meşhûrdur. Ayrıca Eshâb-ı Kehf'in
de, Allah yolunda yaptıkları hicret, Kur'ân-ı kerîmde bildirilmektedir.
Eshâb-ı kirâm da Medîne'ye hicretten önce, iki defâ
Habeşistân'a hicret etmişlerdir.
Târihte; sebep, mâhiyet ve netîceleri itibârıyla en mühim göç, Peygamberimiz
Muhammed aleyhisselâmın, İslâm dînine inananlarla beraber, Mekke-i
mükerreme’den Medîne-i münevvere’ye yaptıkları göçtür. Bu büyük
hâdiseye “Hicret” denir ve hicrî takvimin başlangıcıdır.
“Hicret”, hem İslâm târihinin, hem de dünyâ târihinin çok önemli dönüm noktalarındandır. “Mekke-i Mükerreme’nin Fethi” hâdisesi de İslâm târihinin çok önemli kilometre taşlarındandır.