"Bu etler bize lâyıktır"
03/04/2024 Çarşamba Köşe yazarı A.U
Zebid şehrinde yetişen Evliyânın büyüklerinden Merzuk Sârifî hazretleri
“ümmî” idi. Yâni okuyup yazması yoktu... Fakat Allahü teâlânın inâyetiyle çok
ilim sâhibiydi...
Sultân, bu zâtı severdi.
Bir gün haber gönderdi...
Ve ziyâfete dâvet etti.
Maksadı, onun hâlini iyice anlamak, imtihan etmekti.
“Bu zâtın kerâmet sâhibi olduğu söyleniyor, bakalım
aslı var mı?” diyordu.
Bir “sığır” alıp kesti.
Bir de “at” kesti.
Ayrı ayrı pişirttirdi.
Ve ayrı ayrı tabaklara koydurdu. Sonra Merzuk Sârifî
hazretlerini sofraya dâvet ettiler.
Mübârez zât, birkaç talebesiyle gelip sofraya
oturdular.
Sultânın adamları da oturdu.
Merzuk Sârifî şöyle bir baktı.
İçinde “sığır eti” olanları alıp, kendine ve
talebelerine dağıttı.
İçinde “at eti” bulunan tabakları da Sultânın ve
adamlarının önlerine koydu. Sultân, dikkatle onu tâkip ediyordu. “Sığır
etlerini” kendi talebelerine, “at etlerini” ise onlara dağıttığını gördü.
Ve çok şaşırdı tabii.
Yine de kendisine;
“Bunların hepsi ettir. Niçin böyle ayırıyorsunuz?”
diye sordu.
Merzuk Sârifî hazretleri;
“Bu tabaktaki etler biz fakîrlere, diğer tabaklardaki
etler de size ve adamlarınıza lâyıktır” buyurdu.
Sultân bunu duydu.
Büyüklüğünü anladı...
Hattâ, “evliyâ” olduğunda zerre kadar
bir şüphesi kalmadı.