"Güneş, mürşid-i kâmilin kalbidir..."
29/12/2019 Pazar Köşe yazarı V.T
Mürşid-i kâmil, insanları
Allahü teâlâya ulaştıran ve ilimde yüksek mertebelere yükselten kişidir.
Tevfik Bosnevî Efendi İstanbul velîlerdendir. 1785
(H.1200)’de Bosna'da doğdu. 1866 (H.1283)’de İstanbul'da vefât etti. Kabri,
Üsküdar'da Nalçacı Halîl Dergâhı bahçesindedir. İlk tahsilinden sonra
İstanbul’a geldi. Burada Kuşadalı İbrâhim Halvetî’nin sohbetlerinde kemale
geldi. Hocası vefât edince, yerine geçerek ölünceye kadar insanlara doğru yolu
göstermeye çalıştı. Çok kerametleri görüldü. Muhyiddîn isimli bir zât şöyle
anlatır:
"Bir kızım doğdu. Doğum olduğu gün elimde hiç para
yoktu. Ebenin parasını dahî veremedik. Sıkıntılı bir hâlde Tevfik Efendi'nin
yanına gittim. Tevfik Efendi bana dönerek; 'Sizin bugün bir ihtiyâcınız var.
Sizin ihtiyâcınız, bizim ihtiyâcımızdır' dedi. Sonra elime bir miktar para
koydu. Tevfik Efendi'nin verdiği o para, o gün bütün ihtiyâcımı karşıladı.
Ayrıca yeni doğan kızıma da bir şeyler aldım."
Tevfîk Bosnevî Efendi, yazdığı bir mektupta buyuruyor ki:
"Kur'ân-ı kerîmi, harflerin çıkış yerlerine, tecvîd kurallarına riâyet
ederek ve elden geldiği kadar mânâ üzerinde düşünerek, her gün en az beş sayfa
okumalıdır. Daha fazla olursa güzel olur. Kur'ân-ı kerîm okurken ağlamalıdır."
Tevfîk Bosnevî hazretleri, talebesi olan Erzurumlu Hüseyin
Rûhî'ye yazdığı mektupta buyuruyor ki: "Allahü teâlânın dostu olan velîler
bu makâmı şu dört şeyi yapmakla elde etmiştir. Dünyâyı terk, âhireti terk,
varlığı terk ve kuru bilgiyi terk. Sülûk ilmi de dört esas üzere kurulmuştur:
Birincisi Allahü teâlânın, kulu kendine çekmesidir. İkincisi, insanı doğru yola
götürecek hocadır. Üçüncüsü, ilim ve irfândır. Dördüncüsü, nefis ile mücâdele
etmektir. Mürşid-i kâmil, insanları Allahü teâlâya ulaştıran ve ilimde yüksek
mertebelere yükselten kişidir. Ayın parlaması güneşten kaynaklanır. Gerçek ay,
kalp ve rûhumuzdur. Güneş ise mürşid-i kâmilin kalbidir. Dünyâya çok
rağbet ettiğimizden kalbimiz karardığı için, mürşid-i kâmili göremez olduk.
Onlar bu âlemde her zaman vardır. Ey yavrum! Sen de bizim gibi durup dinlenmek
bilmeyen bir yolculuğa koyulmuşsun. Bu dünyânın fâni ve basit hayâtı seni
aldatıp azdırmasın. Mağrûr olma. Böyle yaparsan, hasret ve pişmanlık günü olan
kıyâmet gününde mahzun, ürkek ve müflis olarak dolaşırsın."