Osmanlı Devleti'ndeki bazı vakıflar
31/08/2020 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Osmânlılarda vakıfların güçlü olduğu dönemlerde, şiddetli kış aylarında,
köylerin dışında belirli yerlere, vahşî hayvanlar için et bırakılırdı.
Müslümânların en mukaddes iki beldesi olan Mekke ve Medîne
şehirlerine, İslâm dünyâsının her tarafında binlerce "vakıf" tesîs
ve tahsîs edilmiştir. Bilhassa Osmânlı sultânlarının, devlet adamlarının ve
diğer hayırsever kimselerin meydâna getirdikleri vakıflarla, her sene Osmânlı
ülkesinden buralara ulaştırılan vakıf gelirleri, çok ileri seviyelere
ulaşmıştır.
Hem Anadolu, hem de Rumeli eyâletlerimizde, daha
önceki makâlelerimizde muhtelif misâllerini verdiğimiz vakıflardan başka, aşevleri,
dul ve yetîm evleri, çocuk emzirme ve büyütme yuvaları, çeşme ve
sebîller, su yolları, su kemerleri, yollar, kaldırımlar gibi vakıf eserleri de
tesîs edilmiştir.
Bunlardan başka namazgâh, türbe, kütüphâne, misafirhâne,
hamâm, helâ [tuvalet], bedesten, dükkân, hân, kuyular, çamaşırhâne,
iskele, deniz feneri, ok ve güreş meydânları yapılmıştır.
Bunların da yanında, bugün kimsenin aklına-hayâline bile
getiremeyeceği, esîr (köle) âzâd etmek, fakîrlere yakacak temîn etmek,
borçluların borçlarını ödemek, öksüz kızlara çeyiz hazırlamak, dul kadınlara ve
muhtaçlara yardım etmek, hizmetçilerin efendileri tarafından azarlanmaması için
kırdıkları kâse ve kapların yerine yenilerini almak, mektep çocuklarına gıdâ ve
yiyecek yardımı yapmak, fakîrlerin ve kimsesizlerin cenâzelerini kaldırmak,
çocukları baharda açık havada gezdirmek, bayramlarda çocukları ve kimsesizleri
sevindirmek, gâzîlere at yetiştirmek, ağaç dikmek, kış aylarında kuşların
beslenmesi, hasta ve garîb leyleklerin bakımı ve tedâvîsi, dağlara geçitler
kurmak, kalelere, istihkâmlara veya donanmaya yardımda bulunmak gibi
pekçok maksatla çeşitli "vakıflar" kurulmuştur.
Osmânlılarda vakıfların güçlü olduğu dönemlerde, şiddetli kış aylarında,
köylerin dışında belirli yerlere, vahşî hayvanlar için et bırakılırdı. “Hayvânât-ı
Vahşiyyeye Vakıf” ismiyle anılan bu hayır kurumları, aç kurtları doyurarak,
köylere saldırmalarını önlerdi.
Dîn ve ırk farkı gözetmeksizin, bütün insanlığın hizmetine tahsîs edilmiş
olan, insanların bedenî ve rûhî hastalıklarını tedâvî etmek gâyesiyle kurulmuş
vakıf hastaneler, dârüş-şifâlar ve tımarhâneler de önemli vakıf
müesseseleridir.
Sosyal hizmetler yönünden pek önemli olan imâretler ise, seyâhatin meşakkati
altında yorgun düşen yolcuların istirâhatini temîn ederek, dîn ve kültür
birliğinin kurulmasını sağlamış, açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunan
ümîdsiz kimselere bir sığınak vazîfesi görmüş, dînî ve insânî
vecîbeleri en iyi şekilde yerine getirmiştir.
İmâretler bünyesinde yer alan dârüş-şifâlar, halkın poliklinik ve hastâne hizmetlerini görmüştür. Bu hizmetler, devrin en salâhiyetli tıp otoriteleri eliyle parasız olarak yapılırdı. İmârethâneler yüzlerce yetîme maaş bağlamak, binlerce fakîrin karnını doyurmak, dul kadınları himâye altına almak, yetîm ve fakîr çocukları okutmak üzere mektepler açmak gibi hizmetlerle, gerçekten Türk hayırseverliğinin takdîrle yâd edilecek birer şefkat âbidesi hüviyetindeydiler.