"Yemek hâlâ pişmedi mi anne?"
04/12/2023 Pazartesi Köşe yazarı A.U
Hindistan
evliyâsından Alâüddîn-i Sabîr hazretlerinin babası vefât
edince maddî sıkıntıya düştüler.
Annesi, kimseye belli
etmedi bu sıkıntılarını.
Alâüddîn sâdece “Su” içer,
üç günde, bir lokma “Ekmek” yerdi.
Bir gün açlıktan
bunaldı.
Ve annesinden yiyecek
bir şey istedi.
Evdeyse yemek yoktu.
Pişecek şey de yoktu.
Kadıncağız,
tencereyi “Su” ile doldurup koydu ateşe. Yemek pişirir gibi
göründü.
Alâeddîn akşama doğru
seslendi:
“Anne! Yemek hâlâ
pişmedi mi?”
“Hayır oğlum,
pişmedi.”
O ise çok acıkmıştı.
Tencerenin kapağını
açtı ve “Anneciiim, pilâv pişmiş!” diye bağırdı sevinçle.
O da koştu hemen.
Gördü pişen pilâvı.
Çok hayret edip,
anladı oğlunun “kerâmeti” olduğunu.
Kendi kendine;
"Bunu âbime
götüreyim. Onun yanında yetişsin" dedi. Âbim dediği, Ferîdüddîn
Genc-i Şeker hazretleriydi.
O, Alaaddîn'i görünce;
“Ablacığım, bunun
yetişmesi için üç sene kâfi gelir” dedi.
O da çok sevindi.
Ve ona arz etti ki:
“Âbicim, Alâeddîn'e
dikkat edin. Yoksa yemek yemeyi unutup açlıktan ölebilir, diye korkuyorum!”
Âbisi tebessüm edip;
“Korkma, ben onu
mutfak işine veririm!” buyurdu.
Ama o, yemezdi yine.
Dayısının yanında üç
sene kaldı.
İyi yetişip “mutlak
icâzet” aldı...