Parlak bir tahsil hayatı...
07/11/2022 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Büyük dîn ve fen âlimi Hüseyin
Hilmî Efendi-3-
Ma’lûm olduğu üzere, her meşhûr kimsenin, meselâ dirâyetli bir
devlet adamının, fazîletli bir ilim adamının, muvaffak olmuş bir ticâret veya
iş adamının, şöhretli bir san’atkârın ve herhangi bir spor dalındaki
rekortmenin, bulunduğu mevkı ve makâma gelmeden önceki hayâtı, yetişme tarzı,
elde ettiği şöhrete nasıl ulaştığı dâimâ merâk edilir.
Biz bugün, Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretlerinin
yetiştirdiği, yetkili ve icâzetli bir âlim, büyük İslâm âlimi ve mütefekkir
Hüseyin Hilmî Efendi’nin önce kısaca, başarılarla dolu olan tahsîl hayâtından
bahsedeceğiz:
Hüseyin Hilmî Efendi, beş yaşında [1916 yılında], Eyyüb Câmii
ile Bostan İskelesi arasındaki “Mihri Şâh Sultân İlk Mektebi”ne başladı. Burada
Kur’ân-ı kerîm’i hatmetti.
1924 senesinde aynı yerdeki “Reşâdiye Nümûne Mektebi”ni
birincilikle bitirdi.
O sene, Konya’dan İstanbul’a getirilmiş olan, “Halıcıoğlu Askerî
Lisesi” giriş imtihânlarını “Pekiyi” derece ile kazandı ve ikinci sınıfa da
birincilikle geçti. Her sene takdîrler alarak 1929’da “Askerî Lise”yi
birincilikle bitirdi ve “Askerî Tıbbiyye Mektebi”ne seçildi.
Derslerindeki çalışkanlığı ve üstün isti’dâdı, hocalarının
dikkatini çekiyordu. Meselâ Lise’de talebe iken, geometri hocası, her dersi
verince, Hüseyin Hilmî Efendi’ye o dersi tekrâr ettirirdi. Arkadaşları,
kendisine “Dersi, sen tekrâr anlatınca, dahâ iyi anlıyoruz” derlerdi.
Onun hayâtında son derece mühim, çok önemli bir dönüm noktası vardır: Lisede
okurken, o günün şartlarında, mukaddesâtına saldıranları görünce, hayâl
kırıklığına uğramıştır. Birkaç sene önce, berâber oruç tuttuğu, namaz kıldığı
arkadaşları maalesef iftirâlara aldanarak, ibâdetten vazgeçmişlerdir. Namaz
kılan ve oruç tutan bir tek kendisi kalmıştır. Böyle yalnız kalmak, kendisini
çok üzmüştür.
On sekiz yaşında, lise son sınıf talebesi iken, ya’nî 1929 senesinin 27 Ramazan
gecesi [Kadir Gecesi], okulda yatmıştır. Uyuyamayıp bahçeye çıkmıştır.
O esnâda, gökyüzü yıldızlarla dolu idi. Eyüp Sultân’ın, ya’nî
Hâlid bin Zeyd’in türbesine karşı, Haliç’in ışıklı dalgaları, sanki ona,
“Üzülme, sen haklısın” diyorlardı. Hıçkırarak ağlamış ve “Yâ Rabbî! Sana
inanıyorum. Seni ve Peygamberlerini seviyorum. İslâm bilgilerini öğrenmek
istiyorum. Beni, dîn düşmânlarına aldanmaktan koru!” diye yalvarmıştır. Allahü
teâlâ, bu mâsum ve hâlis duâsını kabul buyurmuştur.
İşte bu hâdise, onun hayâtında çok mühim bir kilometre taşı teşkîl eder. Çünkü, dîn bilgilerinde derin âlim ve tasavvuf ma’rifetlerinde kâmil ve mükemmil bir zât olan, kerâmetler hazînesi, hârikalar sâhibi, ilim deryâsı Seyyid Abdülhakîm Arvâsî (rahmetullahi aleyh), önce rüyâda, sonra câmide karşısına çıkmış ve onu kendisine çekmiştir. O büyük zâta talebe olmuş, 1929 yılından 1943 yılına kadar [14 sene] kendilerinden ilim ve feyiz almıştır. [Yarın inşâallah bu konunun detaylarına temâs edelim.]